DAVA : Bölge Adliye Mahkemesince verilen hüküm temyiz edilmekle;
Temyiz edenlerin sıfatı, başvurularının süresi, kararın niteliği ve temyiz sebeplerine göre dosya incelendi, gereği düşünüldü;

KARAR : Sanıklar müdafilerinin duruşmalı inceleme istemlerinin, ilk derece mahkemesi ve bölge adliye mahkemesinde silahların eşitliği ile çelişmeli yargılama ilkeleri doğrultusunda savunmaya yeterli imkan sağlanıp, bu hakkın etkin şekilde kullandırılmış olması, temyiz denetiminde sınırsız şekilde yazılı savunma imkanının kullanılabilme olanağının bulunması karşısında savunma hakkının kısıtlanması söz konusu olmadığından, 01.02.2018 tarihli ve 7079 Sayılı Kanun’un 94. maddesiyle değişik CMK’nın 299/1. maddesi uyarınca takdiren REDDİNE,

I-)Katılan T.C. … adına … Muhakemat Müdürlüğü vekili ile katılan … Emniyet Müdürlüğü vekilinin kamu malına zarar verme suçlarından ve katılan … vekilinin mala zarar verme suçundan temyiz istemlerinin incelenmesinde;

Sanıklar hakkında ilk derece mahkemesi tarafından kamu malına zarar verme ve mala zarar verme suçlarından verilen hüküm kurulmasına yer olmadığına dair kararların, CMK’nın 223. maddesinde sınırlı olarak sayılan hüküm çeşitlerinden olmadığı ve hüküm niteliğinde olmayan bu kararların temyiz kabiliyeti de bulunmadığı anlaşılmakla, bu suçlar yönünden dosyanın temyizen incelenmeksizin mahalline İADESİNE,

II-DOSYA KAPSAMI İTİBARİYLE GERÇEKLEŞTİRİLEN EYLEM VE FAALİYETLER:

1-)GEZİ PARKI OLAYLARININ HAZIRLIK SÜRECİ

16 Eylül 2011 tarihinde Taksim Yayalaştırma Projesi’nin … Büyükşehir Belediye Meclisi tarafından kabul edilmesinin ardından 2011 yılı Ekim ayında sosyal medyada Ayaklan …/… … isimli … sayfasının oluşturulduğu ve sayfa üyeleri tarafından çeşitli aralıklarla Taksim Yayalaştırma Projesi’ne tepki bahanesiyle Revolt (Ayaklan) … adıyla eylemler düzenlenmeye başlandığı, nitekim bu duruma koşut olarak ilerleyen bölümlerde ayrıntıları ile açıklanacağı üzere Gezi Parkı olaylarının aktif şiddet eylemlerine dönüştüğü 2013 yılında gösteri grubunun önünde polise taş atan eylemcilerin taktığı kasklarda ve giydikleri
tişörtlerde de ”#…Turkey” yazısının yer aldığı, eylemcilerin ve eylem çağrılarının temel olarak örgütlendiği alan olan …’da da en çok kullanılan etiketlerin ”#…turkey” ve ”#…gezi” şeklinde olduğu, Gezi Parkı eylemlerinin hazırlık sürecinde Ayaklan … şeklinde ifade edilen eylemler kapsamında 11 Kasım 2011 tarihinde Taksim Gezi Parkı’nda bir eylem gerçekleştirildiği, gerçekleştirilen eylem çerçevesinde hazırlanan videonun sosyal medya hesaplarından ve video paylaşım sitelerinden internet ortamına aktarıldığı, bu şekilde 2011 yılında Ayaklan …/Diren … sloganı üzerinden ülkemizde Gezi Parkı olarak bilinen eylemlerin temellerinin atıldığı, firari olan sanıklar … … …, …. ve … … tarafından Gezi Parkı içerisinde 11.11.2011 tarihinde çekilmiş olan ve başkaca eylemcilerin açıklamalarının da yer aldığı Ayaklan … isimli bu video ile…’nın bölgesel olmadığı ve küresel olduğu, ülkemizde de demokrasi talepleri kapsamında bu tip bir eylemin gerçekleşmesinin toplum tarafından beklendiği ve istendiği hususlarının dile getirildiği, böylece Gezi Parkı olaylarına yönelik ilk adımların atılmaya başlandığı, bu kapsamda 27 Mayıs 2013 tarihinde fiili olarak başlayan ve şiddet eylemlerine dönüşen Gezi Parkı eylemlerinin, toplumun verdiği anlık ve öngörülemez bir tepki hareketi olmayıp, çalışmaları iki yıl öncesinden başlatılan ve planlı bir kalkışma hareketi olduğu, yine şiddet eylemlerine dönüşen Gezi Parkı olaylarından bir yıl önce 2 Mart 2012 tarihinde çeşitli sendikalar, odalar, siyasi partiler, çevre örgütleri ve dernekler tarafından Taksim yayalaştırma projesine tepki bahanesiyle sanıklar … ve …’ın öncülüğünde Taksim Dayanışmasının kurulduğu, Taksim Dayanışması’nın resmi … hesabı olan ve Gezi Parkı olayları sürecinde eylem çağrılarının ve toplumu kışkırtmaya yönelik paylaşımların yapıldığı … isimli hesabın da
2012 yılı Haziran ayında oluşturulduğu, bu itibarla Gezi Parkı olaylarının öncesinde ”…/İşgal” düşüncesinin özellikle sosyal medya hesaplarından topluma yayılmaya başlandığı ve gerçekleştirilmesi planlanan toplumsal ayaklanmaya taraftar toplanmaya çalışıldığı, hazırlık hareketlerine ilişkin bu sürecin alışılageldik ve gelişigüzel şekilde gerçekleşen bir süreç olmadığı, hazırlık eylemlerinin arka planında dünyaca ünlü bir başkaldırı topluluğunun ve akademik çalışmaların da bulunduğu bir toplum mühendisliğinin ürünü olduğu, bu kapsamda Gezi Parkı olaylarının hazırlık sürecinde toplumsal desteği sağlamak ve
toplumsal algı oluşturmak amacıyla dünyaca ünlü … grubundan destek alındığı, grubun kurucusu olan Sırp asıllı … ve … eğitmenlerinin de hazırlık sürecinde bir süre ülkemizde bulundukları tespit edilmiştir.

a-)… Grubu ve …

Sırpça ”Direniş” anlamına gelen … grubunun, 1998 yılında Sırbistan’da rejimi devirmek amacıyla kurulan bir öğrenci hareketi örgütü olduğu, temel felsefesini …’ın teorisyenliğini yaptığı sivil başkaldırı yöntemlerinden aldığı, … ve … öncülüğünde kurulduğu, büyük oranda yabancı istihbarat servisleri ve Açık Toplum Vakfı kurucusu olan … gibi sermaye sahipleri tarafından desteklendiği bilinen örgütün, toplumsal algı oluşturarak kalabalıkları bir araya getirdiği, kalabalıkların verdiği güven hissiyle devlet otoritesine başkaldırdığı, mizah ve tiyatro gibi pasif direniş hareketi adı altında şiddete karşı olduğu izlenimini uyandıran eylemlerle taraftar grubu kazandığı ve sonrasında toplanan kalabalıklarla kolluk kuvvetlerini kışkırtmak suretiyle sözde barışçıl eylemlerini şiddet eylemlerine dönüştürdüğü, örgütün eylemlerinde özellikle basını olay yerine getirerek hem kolluk kuvvetlerini psikolojik baskı altında tutmayı hem de eylemcileri cesaretlendirerek kalabalıkları istedikleri gibi yönlendirmeyi temel eylem metodu olarak belirlediği, her ne kadar kendilerini şiddetsiz eylem yanlısı bir grup olarak tanımlasa da Sırp Devrimi esnasında kamu binalarını ateşe verme ve eylemlerde silah ve molotof kokteyli kullanma gibi birçok aşırı şiddet eylemlerine başvurduğu, Gürcistan G. Devrimi, Ukrayna Turuncu Devrimi ve… gibi bir dizi devrim hareketlerinin … grubu tarafından yönlendirildiği, özellikle 2003 yılında Gürcistan’da yaşanan devrim sırasında … Gazetesinin; “Geçtiğimiz Şubat ayından itibaren milyarder …, Gürcistan Cumhurbaşkanı …’yi devirmek için çalışmalara başladı. Bu aydan itibaren Açık Toplum Vakfı’ndan fonlar aktarıldı ve 31 yaşındaki Gürcü aktivist Giga Bokeria, Sırbistan’a hareket ederek ve … direniş hareketiyle buluşarak sokak aktivizmi için gerekli taktikleri almaya başladı.” şeklindeki haberinin de Açık Toplum Vakfı kurucusu …’un siyasi iktidarı değiştirmeyi amaçladığı ülkelerde … grubunu aktif olarak kullandığını ortaya koyduğu, … grubunun 2003 yılında Sırbistan’da siyasi parti kurması sonrasında … kurucularından … ve … tarafından 2004 yılında … (Center for Applied Nonviolent Action and StrategiesUygulamalı Şiddetsiz Eylem ve Stratejiler Merkezi) adıyla kurulan eğitim kurumunun, … hareketinin eğitimlerini vermeye ve dünyanın değişik ülkelerine devrim hareketlerini yaymaya başladığı, resmi web sitesinde; ”Merkezi Belgrad’da bulunan …, … ve … tarafından yönetilmektedir. Başarılı demokratik hareketlerin tecrübesi olan bir uluslararası eğitimciler ve danışmanlar ağıyla çalışır. …, yalnızca özel finansmana dayanan kâr amacı gütmeyen bir kuruluştur; atölye çalışmaları için herhangi bir ücret alınmaz ve devrim niteliğindeki bilgi birikimi internette ücretsiz olarak indirilebilir. … kuruluşundan itibaren İran, Zimbabve, Burma, Venezuela, Ukrayna, Gürcistan, Filistin, Batı Sahra, Batı Papua, Eritre, Belarus, Azerbaycan, Tonga, … ve … dahil olmak üzere 50’den fazla ülkeden aktivistlerle çalıştı. … aktivistlere ücretsiz eğitim sunar.” şeklinde tanımlama bulunan …’ın, … hareketinin devamı olarak yine büyük oranda yabancı istihbarat servislerinin ve Açık Toplum Vakfı kurucusu … gibi sermaye sahiplerinin desteğiyle siyasi iktidarların değiştirilmek istendiği ülkelerde başlatılan kalkışmaların fikri altyapısını oluşturduğu, bu doğrultuda … kurucusu … ve … kurucuları … ve … ile birlikte … eğitmeni ve çalışanlarının, Gezi Parkı olaylarının hazırlık süreci olan 2012 ve 2013 yıllarında ülkemize çok sayıda seyahatlerinin olduğu, bu itibarla …’ın kurucularından olan …’in 22.04.2011- 25.04.2011 ve 08.07.2011-19.07.2011 tarihlerinde Türkiye’de olduğu, … kurucuları … ve … ile birlikte … eğitmenleri ve çalışanları …, Marija Stanisavlijevic, …, … isimli şahısların 01.06.2012-07.06.2012 tarihleri arasında birlikte Türkiye’de bulundukları, … kurucusu …’in de 18.06.2012-21.06.2012 tarihleri arasında Türkiye’de bulunduğu, sonrasında Sırbistan’a döndüğü, bir süre sonra da …-Kahire’ye gittiği, …’in …’da bulunduğu 07-15 Temmuz 2012 tarihleri arasında firari sanıklar … … .., …., … …, … ve …’nin de …’da bulundukları, ayrıca Gezi Parkı eylemleri sırasında … üzerinden gündem olan ”#…gezi” etiketinin … tarafından açıldığı, yine … kurucularından olan …’in 12.11.2012-15.11.2012 tarihleri arasında Türkiye’de olduğu, Gezi Parkı olaylarının fiili olarak başlamasının ardından da … kurucu ve çalışanlarının ülkemize geldikleri, bu kapsamda … kurucularından olan …’in, … eğitmenleri ve çalışanları …, …, …, … ve … ile birlikte 28.06.2013-06.09.2013 tarihleri arasında Türkiye’de bulundukları, ayrıca bu süreçte … kurucusu olan …’in de 30.08.2013-02.09.2013 tarihleri arasında Türkiye’de bulunduğu, … kurucularından olan …’in … üniversite direktörü … ile birlikte 30.11.2013-05.12.2013 tarihleri arasında Türkiye’de bulundukları, bu itibarla … kurucuları … ve … ile … eğitmenlerinin özellikle 1 Haziran 2012’de toplu olarak ülkemize gelmeleri, kısa bir süre sonra … kurucusu olan …’in ülkemize giriş yapması ve akabinde 07-15 Temmuz 2012’de … kurucusu olan … ile firari sanıklar … … …, …., … …, … ve …’nin aynı … aralığında … ülkesinde bulunmaları hususlarının Gezi Parkı olaylarının hazırlık süreci açısından dikkat çekici olduğu ve rastlantıyla izahının mümkün olmadığı, yine ”…” isimli tiyatro oyununun provalarına … ve … kurucularının Türkiye’ye gelmesi ve firari sanıkların …’da … kurucusu … ile aynı … diliminde birlikte bulunmalarının hemen ardından başlandığı, nitekim …’ın ”www…org” isimli internet sitesinde örgütün günümüze kadar eğitim verdiği ülkeler arasında ülkemizin de bulunduğu, bunların yanında …’ın … ve … sosyal medya hesaplarında Gezi Parkı olayları sürecinde ülkemizdeki gelişmeler ile ilgili paylaşımlar yapıldığı ve sürecin yakından takip edildiği, ayrıca Gezi Parkı eylemleri ile 2000 yılında Sırbistan’da yapılan eylemler sonucunda iktidarın devrilmesiyle sonuçlanan olaylar arasında birebir benzerliklerin bulunduğu, bu benzerliklerin tesadüfen gerçekleşmediği, ülkemize gelen …/… yöneticileri ve eğitmenleri tarafından eğitilen şahıslar tarafından …’ın 198 şiddetsiz mücadele yöntemi ile şiddetsiz protesto ve ikna yöntemleri isimli kitabında geçen prensiplerin uygulanmaya konulduğu, ancak bu prensiplerle sonuca ulaşamayan eylemcilerin, Gezi Parkı eylemlerini süreç içerisinde meşru ve seçilmiş hükümeti ortadan kaldırmaya yönelik cebir ve şiddet eylemlerine dönüştürdüğü anlaşılmıştır.

b-)… İsimli Tiyatro Oyunu

Firari sanık … …’ın yazdığı ve … … …’nın yönetmenliğini yaptığı … isimli tiyatro oyununun, izleyiciyi sosyal medya aracılığı ile örgütleyip, sergilenecek oyuna davet eden ve seyircinin de interaktif şekilde katıldığı bir tiyatro oyunu olduğu, provaları 30 Temmuz 2012’de başlayan, prömiyeri Küçükçiftlik Park’ta 1 Aralık 2012’de yapılan ve 2013 yılı Nisan ayına kadar gösterimde kalan oyunda izleyicinin sosyal medya aracılığı ile örgütlenerek temsili ülkenin başkanına karşı ayaklanmaya teşvik edildiği, oyunda Pinima isimli hayali bir ülke ve bu ülkenin başında zalim bir diktatör bulunduğu, diktatörün itici demokrasi konuşmalarının, tutuklamaların, adam öldürmelerin, susturmaların, bağrışmaların halkın canını sıktığı ve halkın başkana karşı ayaklandığı, bu esnada seyirciler tarafından akıllı telefonların aktif şekilde kullanıldığı ve sosyal medyada izleyicilerin başkan aleyhine mesajlar yazarak isyan ettikleri, … isimli oyunun en önemli özelliklerinden birisinin izleyicilerin oyun esnasında oyunla ilgili sosyal medyada paylaşım yapması olduğu, oyunda yer alan diktatör başkana karşı yapılan paylaşımların sosyal medyaya, seçilmiş ve meşru hükümete karşı yapılan başkaldırı paylaşımları şeklinde yansıdığı, … grubunun da benzer şekilde kalkışma eylemlerinde özellikle sokak tiyatrosu ile toplumsal algı oluşturma, taraftar bulma ve eylemlere katılımı artırma faaliyetini gerçekleştirdiği, … grubu kurucuları ile … kurucuları ve eğitmenlerinin özellikle 2012 yılı Haziran ayında Türkiye’ye geldikleri ve sonrasında … isimli tiyatro oyununu sahneye hazırlayan firari sanıkların 07-15 Temmuz 2012 tarih aralığında … kurucusu … ile … ülkesinde bulundukları, … ülkesine giden bu firari sanıklardan … …’ın … isimli tiyatro oyununun yazarı, … … …’nın oyunun yönetmeni, ….’nın oyuncusu, …’nin oyunun görsel efekt tasarımı sorumlusu olduğu, ayrıca oyunun provalarına …’dan döndükten hemen sonra 30 Temmuz 2012’de başlandığı, aynı zamanda reklamcı ve oyunun görsel efekt tasarımı sorumlusu olan …’nin, … isimli sosyal medya sitesinde Gezi Parkı olaylarında toplumsal algı oluşturulmak için açılan ”#…gezi” etiketini (hashtag) açan kişi olduğu, Gezi Parkı olaylarının başlamasından sonra … isimli sosyal medya sitesinde …’ün ”iki saatlik iktidar oyunu” alt başlıklı … hesabında ”#direngeziparki oyundu gerçek oldu #pinimaturkiye” ve ”Ben bu sahneleri gördüm #miminor oyununuz gerçek oldu, güzel günler yakındır direnişe devam!!” şeklinde paylaşımlar yapıldığı, yine … isimli tiyatro oyununun gösterimde olduğu günlerde firari sanıklar … … …, …. ve … …’ın çeşitli kanallarda verdikleri röportajlarda ve sosyal medya paylaşımlarında ”twitterla devrim olasılığı var”, ”140 karakterle ülkeler devriliyor”, ”pinima çok yabancısı olduğumuz bir yer değil”, ”yapılamayanların bir alıştırması olur”, ”tiyatroya telefonlarınızla gelin diyoruz” ve ”bugün görünen odur ki, otoriteler dijital özgürlüğü bastırmak için ne yaparlarsa yapsınlar, insanlar bir şekilde ayaklanıyor ve sahip çıkıyorlar. Baskılar her … artıyor ve tek ilaç, insanların bunun farkına varması ve karşı duruş göstermesidir.” şeklinde ifadeler kullandıkları, … oyununun kurgusuna ve oyunu sahneleyenlerin yaptığı açıklamalara bakıldığında oyun çerçevesinde Gezi Parkı eylemlerinin ön hazırlıklarının yapıldığı, diğer tiyatro oyunlarından farklı olarak izleyicilerin interaktif katılımı ile oyunun daha ilgi çekici hale
getirilerek oyuna ilginin artırıldığı, izleyicilerin sosyal medyayı aktif şekilde kullanmaları teşvik edilerek kalkışma öncesinde hükümete karşı bir sosyal algı oluşturulmaya çalışıldığı, aynı zamanda sosyal medya üzerinden kontrol edilebileceği planlanan kalkışmanın bir anlamda provasının yapıldığı, nitekim Gezi Parkı olayları başladıktan sonra kalkışma ile ilgili sosyal medyada yapılan paylaşım ve yorumların da Gezi Parkı ve … oyunu özdeşleştirilmek suretiyle oyunun gerçekleştiği yönünde yapıldığı tespit edilmiştir.

c-)Orta Doğu Teknik Üniversitesi (…) olayları

Gezi Parkı olaylarının hazırlık sürecinde etkili olan ”…Turkey” sayfasının adresinin ….com/DirenAnadolu şeklinde olduğu, 2012 yılı Aralık ayında kurulduğunda “DirenAnadolu” bağlantı adını seçtiği, yine livestream adlı video-yayın sitesindeki hesabının da “revoltistanbul” şeklinde olduğu, İngilizce’de revolt’un “ayaklan” veya “diren” anlamına geldiği, ilk kurulduğunda “diren” sözünün seçilmesinin bilinçli bir tercihin ürünü olduğu, Türkiye’de ve uluslararası alanda en çok kullanılan ”#DirenGeziParkı” etiketinin temellerinin bu şekilde atıldığı, “…Turkey” sayfasının, …’de 18 Aralık 2012 tarihinde başlayan ve günlerce süren öğrenci eylemleri sırasında kurulduğu, kamuoyunu günlerce meşgul eden ve kolluk güçlerinin müdahalesinin Gezi Parkı olaylarında olduğu gibi tartışma konusu yapıldığı o tarihlerdeki paylaşımlarına bakıldığında …’deki eylemlere destek ve yön vermeye çalıştığı, bu itibarla … olaylarına karşı gelişen tepkilerle bir halk hareketi oluşturmayı planladıkları ve sosyal medya hesaplarının o dönemde açıldığı, 2012 yılı içerisinde ülkemize giriş yapan …/… grubu denetiminde oluşturulduğu değerlendirilen kollektif … tarafından bir halk hareketi için nabız yoklandığı, neticede … olayları amacına ulaşamamış olsa da sonrasında Gezi Parkı eylemleri ile günlerce süren şiddet eylemlerinde ülkemizde ölüm ve yaralanma olaylarının yanı sıra büyük maddi zararların
meydana geldiği belirlenmiştir.

d-)Arap Baharı Hareketleri

Gezi parkı eylemlerinin bilinçli şekilde… ile aynı … dilimine denk getirildiği, Arap Baharı şeklinde ifade edilen hareketlerin, Arap coğrafyasında büyük siyasi sonuçlarının meydana geldiği ve mevcut yönetimlerin değişmesi ile sonuçlandığı, bu durumun farkındalığı ile ülkemizde de bu hareketlere koşut şekilde Gezi parkı eylemleri kapsamında doğayı ve çevreyi koruma bahanesiyle meşru ve seçilmiş hükümetin ortadan kaldırılmasının hedeflendiği, 2010 yılında başlayan ve Arap coğrafyasında halk hareketleri ile sonuçlanan…’nın, Arap halklarının demokrasi, özgürlük ve insan hakları talepleri ileri sürülerek ortaya çıktığı, bölgesel ve toplumsal bir siyasi ve silahlı bir hareket olduğu, bu itibarla protestolar, mitingler, gösteriler ve iç çatışmalar yaşandığı, özgürlük mücadelesi görünümü ile halkların, hükümetleri ortadan kaldırdığı, …, …, Libya, Suriye, Bahreyn, …, Ürdün ve Yemen’de büyük çapta; Moritanya, Suudi Arabistan, Umman, Irak, Lübnan ve Fas’ta küçük çapta olmak üzere tüm Arap coğrafyasında baş gösteren mitingler, protestolar, halk ayaklanmaları ve silahlı çatışmalar şeklinde gerçekleştiği, bu süreçte demokrasi talepleri ileri sürüldüğü ve birçok siyaset bilimcinin bu eşi görülmemiş halk hareketini, Arap coğrafyasında yaşanan en büyük değişim olarak ifade ettiği, ülkemizde ise bu olayların farklı bir yansıması ve uyarlaması olarak, bu olayların ülkemizde de gerçekleşmesi arzusu ve isteği ile … Taksim Bölgesi Yayalaştırma projesi kapsamında Taksim Gezi Parkı’ndaki bazı ağaçların 27.05.2013 tarihinde başka yere nakledilmesi bahanesiyle başlayan Gezi Parkı eylemlerinin provokasyonlarla birlikte ülke çapında olaylara ve şiddet içerikli eylemlere dönüştüğü anlaşılmıştır.

2-)GEZİ PARKI OLAYLARINI DESTEKLEYEN VE YÖNLENDİREN OLUŞUMLAR

a-)Açık Toplum Vakfı

Uluslararası spekülatör …’un kurduğu ve günümüzde 70’ten fazla ülkede faaliyet gösteren Açık Toplum Enstitüsü ve bileşenlerinin temel yöntemlerinin, seçilmiş hükümetleri devirmek veya bir karara zorlamak için alışılagelmiş terörist faaliyetler yerine kendilerini legalize ederek örgütledikleri kitlelerin başkaldırılarıyla amaçlarına ulaşma şeklinde olduğu, bu başkaldırılar ile kalkışma başlatıldıktan sonra doğal sürecinde şiddet eylemlerinin de ortaya çıktığı, temel dayanak noktalarının farklı duyarlılıklar oluşturmak suretiyle toplumların dönüştürülmesi ve bunun sonucunda dünya üzerindeki farklı kültürlerin
yozlaştırılarak kendilerinin kontrol altında tutabildikleri evrensel kültüre sahip topluluklar yetiştirilmesini sağlamak olduğu, bu sayede hem legal görünüm altında istedikleri … harekete geçirebilecekleri gençler yetiştirmeyi hem de yönlendirdikleri kapital sistemi kendi çıkarları doğrultusunda devam ettirecek evrensel bir tüketim topluluğu oluşturmayı hedefledikleri, bu dönüşüm ve kültürüne yabancılaştırma hareketi için de dünyanın her yerinde fonladıkları sivil toplum örgütlerini aktif şekilde kullandıkları, …’un Türkiye’deki en önemli uzantısı olan Açık Toplum Vakfı ve sanık …’nın da kadın hakları, çocuk istismarı, kadına şiddet, azınlıkların asimilasyonu, ifade özgürlüğü ve çevre duyarlılığı gibi son derece masumane konularda toplumun çeşitli kesimlerinde direnç noktaları oluşturmak suretiyle bu projeler için bir araya gelecek insanlara ortam hazırladıkları, bu itibarla istedikleri … herkesin derdinin aynı olduğu, özgürlüklerin önündeki engelin mevcut iktidar olduğu ve iktidarın değiştirilmesi gerektiği savıyla birbirinden bağımsız bu toplulukları yönetime karşı kışkırttıkları ve böylelikle amaçlarına engel gördükleri tüm yönetimleri kitlesel kalkışmalarla saf dışı bırakmayı denedikleri, Macar asıllı ABD’li … adamı … tarafından 1984 yılında Macaristan’da kurulan Açık Toplum Enstitüsü’nün (…) günümüzde dünya genelinde 120’den fazla ülkede faaliyet gösterdiği,
henüz vakıf olarak kurulmamış olduğu ülkelerde temsilcilik düzeyinde yapılanan kuruluşun 2001 yılında Türkiye’de açtığı Açık Toplum Enstitüsü Temsilciliği ile faaliyetlerine başladığı ve 19 Haziran 2008 tarihinde ülkemizde Açık Toplum Vakfı’nın kurulduğu, nitekim içinde bulunduğu oluşumun yöntemlerine koşut olarak …’nın da faaliyetlerinde ülkemizdeki Kürt kökenli ve Ermeni kökenli vatandaşlara ağırlık verdiği, bu şekilde ”açık toplumun gelişmesini desteklemek” adı altında faaliyetler yürüttüğünü iddia eden Açık Toplum Vakfı’nın, kurucusu olan … tarafından muazzam bir toplum mühendisliği aracı olarak kullanıldığı, …’un siyasi iktidarı değiştirmeyi amaçladığı ülkelerde …/… ve buna benzer grupları kullandığı, özellikle Sırbistan, Malezya, Venezuela, Gürcistan ve… gibi birçok devrim hareketinin, Açık Toplum Vakfı kanalıyla … tarafından fonlandığının bilindiği, nitekim 2003 yılında Gürcistan’da yaşanan devrim sırasında … Gazetesi’nin, “Geçtiğimiz Şubat ayından itibaren milyarder …, Gürcistan Cumhurbaşkanı …’yi devirmek için çalışmalara başladı. Bu aydan itibaren Açık Toplum Vakfı’ndan fonlar aktarıldı ve 31 yaşındaki Gürcü aktivist Giga Bokeria Sırbistan’a hareket ederek ve … direniş hareketiyle buluşarak sokak
aktivizmi için gerekli taktikleri almaya başladı.” şeklindeki haberinin de Açık Toplum Vakfı kurucusu …’un siyasi iktidarı değiştirmeyi amaçladığı ülkelerde …/… ve benzeri grupları kullandığını ortaya koyduğu, bununla birlikte Açık Toplum Vakfı kurucularından ve uzun süre Yönetim Kurulu Başkanlığı da yapmış olan, ancak daha sonra Gezi Parkı olayları öncesinde Açık Toplum Vakfı’ndaki tüm görevlerinden ayrılan N. … Paker’in basına yansıyan açıklamalarında, ”Açık Toplum Vakıfları Başkanı …’un Yahudi olduğu için Açık Toplum’u, İsrail’in politikalarına uygun hareket etmeye ve Türkiye-İsrail krizi sırasında … parti
hükümetine muhalefet etmeye zorladığı” şeklindeki beyanlarının da bir bakıma Açık Toplum Vakfı’nın amaçlarını ortaya koyduğu, Açık Toplum Vakfı’nın ülkemizde kurucu üyesi olan sanık … tarafından koordine edildiği, bu kapsamda …’nın özellikle Taksim Platformu, Taksim Dayanışması ve kalkışmanın ilerleyen süreçlerinde yaygın hale getirilen Forumlar Koordinasyonu üzerinde etkili olduğu, buralarda resmi şekilde üyeliği bulunmasa da alınan kararlarda sanık …’ya da danışıldığı, yine Gezi Parkı olayları ile Türkiye’yi zor durumda bırakmaya yönelik uluslararası girişimlerin sanık … üzerinden yapıldığı tespit edilmiştir.

b-)… Kültür Anonim Şirketi

Sanık … tarafından 2002 yılında kurulan … Kültür Sanat Tanıtım İletişim Yayın Bilgisayar Eğitim Danışmanlık Hizmetleri Anonim Şirketi’nin (… Kültür Anonim Şirketi) kendisini, kültür ve sanatın … dışındaki şehirlerde üretilmesini ve izlenmesini desteklemek amacıyla kurulmuş, kâr amacı gütmeyen bir kültürel kurum şeklinde tanımladığı, şirketin kuruluşundan sonra ilk faaliyetinin, …’da … Sanat Merkezi isimli şubesini 2002 yılında açmak olduğu, yine şirket tarafından 2009 yılında …’da DEPO isimli bir kültür sanat merkezi de kurulduğu ve Gezi Parkı olayları esnasında bu sanat merkezinin de yapılan toplantılarda kullanıldığı, …’nın yönetimindeki … Kültür A.Ş.’nin, Açık Toplum Vakfı’ndan her dönem yüksek miktarlarda bağış aldığı, … Kültür A.Ş.’de …’nın Yönetim Kurulu Başkanı, …’nin Yönetim Kurulu Başkan Vekili, …’in Yönetim Kurulu Üyesi, …’nun danışman olarak görev yaptıkları, faaliyetlerinin dernek ve vakıflar gibi denetlenememesi, bağış alması ve bağış yapması yönüyle vakıflar ve derneklerle ilgili mevzuat açısından denetime tabi olmaması amacıyla … Kültür’ün dernek veya vakıf olarak kurulmadığı, Türk Ticaret Kanunu’na göre anonim şirket olarak kurulduğu ve uluslararası yardım kuruluşlarından ve STK’lardan fon desteği alabilmek için ilk yönetim kurulu toplantısında şirketin ”kar amacı gütmediği” yönünde karar alındığı, Gezi Parkı olayları sürecinde sanık …’nın … Kültür A.Ş’yi aktif olarak kullandığı, bu kapsamda … Kültür A.Ş’nin … ilçesi Tophane semtinde bulunan DEPO … isimli merkezinin Gezi Parkı olayları sürecindeki faaliyetlerde toplantı salonu ve Gezi Parkı eylemlerinin yerel ve uluslararası mecrada destek bulması için sergi salonu olarak birçok defa kullanıldığı, bununla birlikte sanık …’nın Gezi Parkı olayları ile ilgili belgesel hazırlatarak bu belgeselin uluslararası film festivallerinde gösterimini yaptırmaya çalıştığı, bu şekilde kalkışmanın uluslararası platformlarda ve sanat camiasında ilgi görmesini ve Türkiye Cumhuriyeti 61. Hükümeti’ne yönelik uluslararası tepkilerin yoğunlaşmasını amaçladığı, … Kültür A.Ş.’de görevli olan sanık … aracılığıyla ”Video İşgal (…)” isimli belgeselin hazırlık çalışmalarını takip ettiği, bu ve buna benzer faaliyetleri de bir ya da iki sayfalık göstermelik projeler hazırlatmak suretiyle … Kültür A.Ş. üzerinden fonladığı, yine dikkat çekici şekilde … Kültür A.Ş.’nin … Sanat Merkezi’nden sonra açtığı ikinci temsilciliğin … sınırımızda bulunan … ilindeki sanat merkezi olduğu, 2005 yılı Şubat ayında açılan … Sanat Merkezi’nin 2009 yılında kapatıldığı, … Kültür A.Ş. tarafından 22 Nisan 2015 tarihinde ”1915 yılında ölüme gönderilen Ermeni aydınları anısına” şeklinde açıklama ile …’da düzenlenen, ”In Memoriam-24 Nisan” isimli konser ve bunun gibi birçok organizasyonda sanık …’nın sözde Ermeni soykırımı iddialarını dillendirmek suretiyle uluslararası alanda ülkemiz karşıtı lobi faaliyetlerinde bulunduğu, benzer şekilde sanık …’nın, Gezi Parkı olaylarını da Taksim Platformu koordinatörlüğü görevini üstlenen ve … Kültür A.Ş.’nin kurulması ile … ve … Sanat Merkezleri’nin faaliyete geçirilmesi de dahil olmak üzere çok uzun yıllardır birlikte çalıştığı sanık … aracılığıyla koordine ettiği ve fonladığı anlaşılmıştır.

c-)Taksim Platformu

Taksim yayalaştırma projesinin, 16 Eylül 2011 tarihinde … Büyükşehir Belediye Meclisi’nde oybirliği ile kabul edilmesinin ardından çeşitli alanlardan insanların katılımıyla Taksim yayalaştırma projesinin yapımına karşı oldukları gerekçesiyle bir araya gelen Taksim Platformu’nun ilk toplantısını 26 Aralık 2011’de ve ilk basın toplantısını da 17 Ocak 2012’de gerçekleştirdiği, Taksim Platformu’nun resmi … hesabı olan ve 2012 yılı Ocak ayında oluşturulan ”Taksim Platformu/@taksimplatformu” isimli … hesabından Gezi Parkı olaylarının fiili olarak başlamasıyla birlikte yoğun şekilde eylem çağrılarının ve toplumu kışkırtıcı paylaşımların yapıldığı, ilerleyen süreçte Taksim Dayanışması’na üye olan Taksim Platformu’nun koordinatörlüğünü sanık …’in yaptığı, bu kapsamda sosyal medya hesaplarının ve internet sitesinin yönetilmesi ile basın açıklamalarının hazırlanması dahil iletişim konularından sorumlu olduğu, sanık …’in, sanık …’nın kurucusu olduğu … Kültür A.Ş.’de kuruluş sürecinden itibaren uzun yıllar idari ve mali koordinatör olarak yönetim kurulu üyeliğinde bulunduğu, bu kapsamda sanık … ile sıkı ilişkilerinin olduğu, Gezi Parkı olaylarının fiili olarak başladığı 28 Mayıs 2013 gününden itibaren kalkışma süresince Taksim Platformu’nun … hesabı ”@TaksimPlatformu” isimli … adresinden çok yoğun şekilde Taksim Meydanı’na çağrı mesajları paylaşıldığı, polisin vatandaşa saldırdığı, insanları vurduğu, çok sayıda yaralının olduğu şeklinde mesajlar yayınlanarak provokasyon yapıldığı, insanların Gezi Parkı olayları sürecinde yaşanan yoğun şiddet eylemlerine katılmaya teşvik edildiği ve böylece eylemlerin yayılmasının koordine edildiği, sanık …’nın sanık … ile … ve … isimli şahıslarla yaptığı görüşmelerde eylemcilerin, polisin gazlı müdahalelerinden etkilenmemeleri için gaz maskesi temin edilmesi, eylemcilerin yeme ve içme ihtiyaçlarının karşılanması, Gezi Parkı içerisinde eylemcilerin toplantı yapabileceği bir masa ve sandalye düzeninin oluşturulması, eylemcilerin koordine
olabilmesi için alana ses sisteminin getirtilmesi gibi bir dizi ihtiyaç listesinin oluşturulduğu, bu ihtiyaç listelerinin sanık … tarafından temin edilmesinin istendiği, yine sanık …’nın da bu ihtiyaçların temini konusunda gerekli yönlendirmelerde bulunduğu, Taksim Platformu’nun Gezi Parkı olaylarının fiili olarak başlamasının ardından Taksim Dayanışması’nın üyelerinden biri haline geldiği ve Taksim Dayanışması içerisinde Gezi Parkı eylemlerinin gerçekleştirilmesinde oldukça etkili olduğu tespit edilmiştir.

d-)Taksim Dayanışması

Taksim yayalaştırma projesinin 16 Eylül 2011 tarihinde … Büyükşehir Belediye Meclisi’nde oybirliği ile kabul edilmesinin ve projenin 4 Ocak 2012 tarihinde Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Yüksek Kurulu tarafından onaylanmasının ardından 2 Mart 2012 tarihinde çeşitli sendikalar, odalar, siyasi partiler, çevre örgütleri ve dernekler tarafından yayalaştırma projesine tepki bahanesiyle sanıklar … ve … öncülüğünde kurulan Taksim Dayanışması’nın ilk protestosunu 2012 yılı Haziran ayında Taksim Gezi Parkı’nda basın açıklaması yapmak şeklinde gerçekleştirdiği, Gezi Parkı olayları sürecinde eylem çağrılarının ve toplumu kışkırtıcı paylaşımların yapıldığı ”…” isimli sosyal medya hesabının da 2012 yılı Haziran ayında oluşturulduğu, Taksim yayalaştırma projesine muhalif unsurların bir araya gelerek oluşturduğu Taksim Dayanışması’nın yöneticilerinin, kalkışmanın başlangıç tarihi olan 27 Mayıs 2013 tarihinden öncesinde de Taksim yayalaştırma projesinin aleyhine yoğun kampanyalar yürüttükleri, bu kapsamda 2012 yılından başlamak suretiyle sosyal medya üzerinden açıklamalar yaparak halkı eylem yapmaya çağırdıkları ve tahrik edici paylaşımlarda bulundukları, 27 Mayıs 2013 tarihinde Taksim yayalaştırma projesi kapsamında Gezi Parkı’ndaki bazı ağaçların başka yerlere nakledilmesi için sökülmesi üzerine Taksim Dayanışması ve Taksim Platformu
üyelerinin Gezi Parkı’nda çalışma yapan … makinelerinin önüne geçerek park içerisinde çadır kurdukları, Gezi Parkı’nda eylem yapılması için sosyal medyadan halkı parka çağırdıkları, bu çağrılar üzerine başta marjinal gruplar olmak üzere bir çok farklı grubun Gezi Parkı’na gelerek eylemlere katıldığı, ilerleyen süreçte bu eylemlerin kolluk kuvvetlerine yönelik taşlı, sopalı, molotoflu, ses bombalı, sapan ve bilyeli saldırılara ve parkı işgale dönüştüğü, böylece olayların başlangıç fitilinin ateşlendiği ve Gezi Parkı’nın kendilerince simgeleştirildiği, kalkışmanın başlaması ile Taksim Dayanışması üyelerinin yazılı, görsel ve sosyal medya üzerinden, ”sıkıyönetim ilan ediyorlar”, ”tomalarla yoğun gaz ve su, direniş sokaklarda devam ediyor”, ”polisi halkına saldırtıyorlar”, ”…gaz bombası ile omzundan vuruldu, …yoğun bakımda”, ”bir kişinin öldüğüne dair söylentiler var…” ve ”direnişçilere yardım etmeye çağırıyoruz” şeklinde yoğun dezenformasyon faaliyetleri yürüttükleri, birçok asılsız haberi kasıtlı olarak paylaştıkları, halkın hassasiyetini kullanarak provokatif faaliyetlerde bulundukları, böylece halkı Emniyet güçlerine karşı yasa dışı eylem ve gösteri yapmaya tahrik ettikleri, devam eden günlerde Taksim Dayanışması’nın sözde ağacı ve yeşili korumak adı altında başlattığı eylemlerin, seçilmiş ve meşru hükümeti hedef göstererek ülkede kaos ve kargaşa ortamı oluşturmaya dönüştüğü ve halk ayaklanması çıkartmaya yönelen söylem ve davranışlara evrildiği, bu şekilde mevcut hükümeti antidemokratik yollardan yıkmayı amaçladıkları, bu kapsamda Taksim Dayanışması’nın yazılı, görsel ve sosyal medya üzerinden ”Taksim Projesi ilk olarak seçimlerden önce Başbakan tarafından açıklandı… Hukuk kuralları ihlal edilerek ilan edildi…”, ”Bu direniş ülkedeki tüm baskıcı antidemokratik uygulamalara, başta … olmak üzere … iktidarının ‘ben karar veririm, olur’ dayatmalarına karşı ‘yeter’ diyenlerin…”, ”Tüm Türkiye’nin meydanlarından yükselen ortak ses ‘HÜKÜMET İSTİFA’ olmuştur. BU SESİ BÜYÜTECEĞİZ!…” ve ”Bu ses sokağın, direnişin, halkın iktidardan talepleri değil şartlarıdır. Sokakta birleştik, gücümüzü gördük, GÜCÜMÜZÜ GÖRDÜNÜZ. Biliyoruz, SOKAKTA KAZANACAĞIZ.” şeklindeki açıklamalarla o güne kadar gerçekleşen polise saldırı, kamu ve özel mallara zarar verme, yağmalama eylemlerini bir güç göstergesi olarak algıladıkları ve bu durumu tehdit unsuru olarak kullanmak suretiyle açık şekilde Devlet güçlerini ve mevcut hükümeti tehdit ettikleri ve bir kısım talepler ileri sürdükleri, Taksim Platformu ve Taksim Dayanışması’nın özellikle sosyal medya üzerinden yaptığı provokatif paylaşımlar ve çağrıların yanında Gezi Parkı’nı adeta işgal ederek burayı hükümete karşı kazanılan bir kale gibi lanse etmesi sonucunda Gezi Parkı eylemlerinin başladığı ve kalkışmanın büyümesine öncülük ettikleri, bu süreçte en önemli vazifesi kamu düzeninin sağlanması olan kolluk kuvvetlerini halka vahşice saldırmakla itham ederek halkı kolluk kuvvetlerine karşı kışkırttıkları, yapılan uzlaşmacı talepleri geri çevirerek kaos ve kargaşa ortamının sürmesini istedikleri, bu şekilde ülke çapında kalkışmanın yaygınlaştırılması için çaba göstermek suretiyle hükümete yönelik bir halk hareketini teşvik ettikleri, kalkışmanın görünürde başlangıcı olan 27 Mayıs 2013 tarihine kadar sürekli olarak halkı Taksim’e desteğe çağıran Taksim Platformu ile Taksim Dayanışması’nın bu tarihten sonra çağrılarını iyice yoğunlaştırdıkları, takip eden günlerde kolluk kuvvetleri tarafından eylemcilere müdahalelerinin başlaması üzerine Taksim Dayanışması’nın, ”Şu anda bütün park kapatılıyor etrafı çevriliyor sıkıyönetim ilan ediyorlar”, ”Polis gaz bombası attı”, ”Tomalarla yoğun gaz ve su. Direniş sokaklarda devam ediyor”, ”Taksim Gezi Parkı’na her yerden girebilirsiniz bir sorun yok herkesi bekliyoruz”, ”Gezi Parkı’na insan akını var,
şimdiden 7 bin kişi olduk! Direnişe devam!”, ”Direne direne kazanacağız”, ”Bu daha başlangıç mücadeleye devam”, ”Gezi Parkı direnişi kaldığı yerden devam”, ”Evlerinde olan tüm vatandaşlarımızı, Gezi Parkı direnişçilerine desteğe ve kapılarını açmaya çağırıyoruz”, ”Herkesi bu sabah erkenden Gezi’ye bekliyoruz!”, ”Polis parka girmek üzere, herkesi sahip çıkmaya çağırıyoruz. Buradayız hiçbir yere gitmiyoruz” şeklinde duyurular yaparak sanki bir sıkıyönetim veya olağanüstü hal uygulaması, hatta savaş hali varmış izlenimi vererek insanları Taksim Meydanı’nı ve Gezi Parkı’nı terk etmemeye çağırdığı,
eylemcilere sokaklarda direnişe devam etmeleri yönünde telkinlerde bulunduğu, bu şekilde halkı kalkışmaya teşvik ettiği, bütün bunların yanında kolluk kuvvetlerinin tüm uyarılarına rağmen dağılmayan gruplara yaptıkları müdahaleleri adeta bir düşman saldırısı, terör, vahşilik ve savaş gibi göstererek kışkırtmalarına ve kara propagandaya aralıksız şekilde devam ettiği, bu bağlamda ”Polisi halkına saldırtıyorlar”, ”Polis Taksim meydanını savaş alanına çevirdi”, ”Polise bütün uyarılarımıza, içeride çok fazla sayıda bebek, kadın, insan olduğunu söylememize rağmen vahşice saldırdılar”, ”Toma altındaki pasif direnişçiye polis tekme atıyor”, ”Savaş koşullarında dahi görülmeyecek bir şiddetle yapılan saldırı esnasında Gezi Parkı ve … Oteli’ndeki revirler dahi saldırıya uğramıştır”, ”Emniyet güçlerinin müdahale etmediği her ortam barışçıl ve kardeşçedir. Dolayısıyla dün geceki saldırı, akabinde hakkını talep eden, ülkemizde ve …’da sokakta olan yüz binlerce insanımıza uygulanan bu terör bir an evvel durdurulmalıdır”, ”Bütün halkımızı polis şiddetine maruz kalan arkadaşlarımıza, direnişçilere yardım etmeye çağırıyoruz”, ”Polis şiddeti ülkenin birçok ilinde halen sürüyor”, ”Taksim meydanında ve Gezi Parkı’nda bulunan insanlarımız, çocuklarımız tüm saldırılara onurlarını korumak için ölümü göze alarak direnmeye devam etmektedir”, ”AKM tarafından TOMA kovalandı, geri parka giriliyor”, ”Evlerinizi yaralılara ve direnişçilere açın” şeklindeki duyuruları suretiyle halkı polise karşı kışkırtıp, kalkışmanın daha da büyümesini sağladığı, yapılan bu çağrılardan etkilenen grupların birçok yerde polisle çatışmaya girdikleri, bu şekilde halkın kalkışmaya teşvikiyle bir kaos ortamı oluşturulmaya çalışıldığı, Taksim Dayanışması tarafından yapılan ”Gezi Parkı’nı geri aldık” şeklindeki duyurularla Taksim Dayanışması’nın Gezi Parkı’nı düşman işgalinden kurtulan bir yer gibi lanse ettiği, bu şekilde burayı bir simge haline getirip, bu durumu tüm ülke geneline yaymaya çalıştığı, Gezi Parkı eylemlerinin ilerleyen günlerinde Taksim Dayanışması’nın park veya doğayı koruma bilinciyle hareket eden bir sivil toplum örgütlenmesi
olmadığının açıkça ortaya çıktığı, hükümet tarafından Gezi Parkı’yla ilgili yargı sürecinin beklenmesi yönünde karar alınmasına rağmen Gezi Parkı eylemlerinde yer almaları nedeniyle gözaltında bulunan eylemcilerin hükümet tarafından bıraktırılması gibi mantık dışı talepler öne sürerek devam eden süreçte de bunların karşılanmadığını belirtmek suretiyle ”Taleplerimiz hükümet tarafından ciddiye alınmıyor” şeklinde propaganda yaptığı ve Gezi Parkı olaylarının yatışmasının önüne geçtiği, bu şekilde Gezi Parkı olaylarının daha da artmasını sağlayarak insanları direnişe ve kalkışmaya devam etmeye teşvik ettiği, Taksim Dayanışması’nın Gezi Parkı olaylarının ilerleyen günlerinde sosyal medyadan yaptığı paylaşımların ve basın açıklamalarının,
parkı veya yeşili koruma çizgisinin ötesinde sokak eylemlerini bir koz olarak öne sürerek mevcut hükümeti tehdit etme noktasına varan ve kalkışmanın hükümetin baskıcı politikalarına karşı bir duruş olduğunu savunan bir noktaya vardığı, bu durumun da Taksim Dayanışması’nın sözde Gezi Parkı’nı korumak için başlattığı eylemlerin asıl amacının, ülkedeki tüm muhalif unsurları bir araya getirerek sokak eylemleri noktasında birleştirmek ve hükümeti bu şekilde zor durumda bırakarak işlevsiz hale getirmek olduğunu ortaya koyduğu, Taksim Dayanışması’nın 2 Haziran 2013 tarihli basın açıklamasında, ”Sokakta birleştik, sokakta kazanacağız! …5 gündür tüm baskı ve şiddete, yalana, manipülasyona, medya sansürüne rağmen direnişi dalga dalga büyütenlere, sokak sokak direnenlere selam olsun! Meydanları özgürleştirenlere, köprüleri aşanlara, evini, okulunu direnişçilere açanlara selam olsun! Bu direniş ülkedeki tüm baskıcı anti-demokratik uygulamalara, başta … olmak üzere … iktidarının ‘ben karar veririm, olur’ dayatmalarına karşı ‘yeter’ diyenlerin; kentlerine, emeğine, doğaya, yaşamına sahip çıkanların isyanıdır, öfkesidir, dayanışmasıdır. Tüm muhalif kesimlerinin, renklerinin buluşmasıdır. Tüm Türkiye’nin meydanlarından yükselen ortak ses ”hükümet istifa” olmuştur. Bu sesi büyüteceğiz! Bu haykırışın anlamı açıktır! …Bu ses sokağın, direnişin, halkın iktidardan talepleri değil şartlarıdır. Sokakta birleştik, gücümüzü gördük, gücümüzü gördünüz. Biliyoruz, sokakta kazanacağız.” şeklindeki açıklama ile sokak eylemlerini kastederek hükümeti tehdit ettiği ve halkı hükümete karşı kışkırttığı, nitekim Gezi Parkı olaylarının fiili olarak devam ettiği günlerde eylemciler adına basın açıklamalarını da Taksim Dayanışması’nın yaptığı, Taksim Platformu ve Taksim Dayanışması tarafından yapılan çağrılarla ve verilen asılsız bilgilerle provoke edilen marjinal grupların, polise ve kamu mallarına yönelik şiddet içerikli eylemlere yönlendirildiği, bunun sonucunda aylarca süren Gezi Parkı eylemleri nedeniyle birçok vatandaşımızın hayatını kaybettiği, yüzlerce vatandaşımızın ve polisimizin yaralandığı ve birçok kamu malının zarar gördüğü, şiddet eylemlerinin kolluk kuvvetlerinin müdahalesi sayesinde engellenmesi ve uzun süreli şiddet eylemleri sonucunda hükümetin devrilmemesi nedeniyle Gezi Parkı olaylarına katılımlarının azalması sonucunda azalan desteği artırmak ve kendilerince ”Gezi Ruhu”nu ilerleyen süreçte tekrar alevlendirebilmek amacıyla ”Park
Forumları” eylemlerine başlandığı, bu kapsamda toplumsal eylem ve kaosa dönüştürülmek istenen olaylar sürecinin başlangıç  noktası olarak kabul edilen eylem biçimi olan ve sivil itaatsizlik olarak ifade edilen eylemlerin yaygınlaştırılması için profesyonel eylemci yetiştirmek amacıyla gizli ve açık toplantılar ile eğitimler yapıldığı, yine Taksim Dayanışması’nın Gezi Parkı olaylarını ülke geneline yaymak için … dışında da etkinlikler düzenlediği tespit edilmiştir.

e-)Forumlar Koordinasyonu

Gezi Parkı eylemlerine katılımların azalmaya başlamasıyla birlikte kendilerince ”Gezi ruhu”nun ”seçilmiş hükümeti devirmek” yönünde simgeleştirilerek yaygınlaştırılması ve derinleştirilerek devam ettirilmesi amacıyla ”Forum” çalışmalarına başlandığı, öncelikle … genelinde, uzun vadede ise ülke genelinde yürütülen tüm forum çalışmalarının ”Forumlar Koordinasyonu” isimli … tarafından koordine edildiği, Forumlar Koordinasyonu’nun firari sanıklar … … … ve … … tarafından yönetildiği, firari sanık …’nin ise Forumlar Koordinasyonu’nun iletişim sorumlusu olduğu, hareketin tek elden sistematik bir şekilde yönetilebilmesi adına bu faaliyetlerin de Taksim Dayanışması altında örgütlendirilmeye çalışıldığı, forum faaliyetleri ile ilgili olarak … … …’nun sanık … ile
sık irtibat içerisinde bulunduğu ve faaliyet sürecinde …’nın perde arkasında aktif şekilde bulunduğu, nitekim forum faaliyetlerinde sanık …’ya ait … Restorant’ın ve … Kültür A.Ş.’ye ait DEPO isimli merkezin aktif olarak toplantılar amacıyla kullanıldığı, toplantılara ilişkin … … … ile …’nın yaptığı görüşmelerde süreci özetleyen hususların görüşüldüğü, Gezi Parkı eylemleri ile başlayan süreçte … başta olmak üzere Türkiye genelinde belirli aralıklarla birçok kent forum toplantılarının düzenlendiği, düzenlenen kent forumlarını tek çatı altında birleştiren Forumlar Koordinasyonu’nun, Gezi Parkı olaylarının
ivmesinin düşmemesi ve …’ya yayılarak devam etmesini amaçladığı, …’da farklı yerlerde düzenlenen forumların bir çatı altında toplanması ve bu şekilde kontrol altına alınarak ortak hareket edilmesi amacıyla Forumlar Koordinasyonu adı altında toplantılar gerçekleştirildiği, Taksim Dayanışması adına sanıklar … ve …’ın bu toplantılara katıldıkları, yapılan toplantılarla eylem kararlarının birlikte alındığı, bu faaliyetlerin her ne kadar bu oluşumlar içerisinde resmi bir görevi bulunmasa da perde arkasında sanık … tarafından organize edildiği, bu faaliyetlerin koordinasyonunun firari sanıklar … … …, … … ve … tarafından
gerçekleştirildiği, faaliyetlerle ilgili her türlü gelişmenin firari sanık … … … tarafından sanık …’ya aktarıldığı ve faaliyetler kapsamındaki toplantıların ve eğitimlerin ağırlıklı olarak sanık …’ya ait olan … Restorant’ta ve … Kültür A.Ş.’ye ait Depo isimli merkezde yapıldığı ve bazı toplantı giderlerinin de yine sanık … tarafından karşılandığı tespit edilmiştir.

3-)GEZİ PARKI OLAYLARI SIRASINDA GERÇEKLEŞTİRİLEN ULUSLARARASI GİRİŞİMLER

4-)GEZİ PARKI EYLEMLERİNİN FİNANSMANI

5-)GEZİ PARKI OLAYLARI KAPSAMINDA GERÇEKLEŞTİRİLEN EYLEMLER

IV-DELİLLERİN HUKUKA UYGUNLUĞU

Soruşturma ve kovuşturma evrelerinde, diğer delillerde olduğu gibi iletişimin tespiti neticesinde elde edilen görüşmelere ilişkin tutanakların delil olarak kullanılabilmesi için CMK’nın 206/2-a ve 217/2. maddeleri gereğince hukuka uygun şekilde elde edilmiş olmaları gerekli olup, dosyada bulunan iletişim tespit tutanaklarının ceza muhakemesi sistemimizde CMK’nın 206/2-a ve 217/2 maddeleri anlamında hukuka uygun delil değeri kazanabilmesi için CMK’nın 135. maddesine göre verilmiş olan kararın, mezkur maddenin 1. cümlesinde düzenlenmiş şartlara uygun şekilde verilmiş olması gerekmektedir. Tedbir kararını veren merci, kendisine sunulan talebi bu koşullar açısından değerlendirirken, yargılamayı yapan mahkeme de öncelikle iletişimin dinlenilmesine ilişkin kararın hukuka uygunluğunu denetleyecektir.

Sanıklar hakkında ilk olarak 18.06.2013 tarihinde, CMK’nın 135/8. maddesinde yer verilen katalog suçlardan olan ve TCK’nın 220. maddesinde düzenlenen, suç işlemek amacıyla örgüt kurma ve yönetme suçuna ilişkin olarak iletişimin tespiti ve kayda alınması kararı alındığı, daha sonraki tarihlerde ise dinlemenin uzatılması talep ve kararlarında katalog suçlardan olan suç işlemek amacıyla örgüt kurma ve yönetme suçunun yanında ek olarak TCK’nın 312. maddesi kapsamında Türkiye Cumhuriyeti hükümetini ortadan kaldırmaya teşebbüs etme suçunun da eklendiği belirlenmiştir.

Sanıklara ilk olarak isnat edilen suçun, suç işlemek amacıyla örgüt kurma ve yönetme suçu olduğu ve bu kapsamda iletişimin tespiti ve kayda alınması kararlarının alındığı, akabinde sanıkların eylemlerinin, isnat edilen suçun yanında TCK’nın 312. maddesindeki suça dönüştüğü, bunun da alınan yeni kararlarda belirtildiği, bu şekilde usul ve kanuna uygun şekilde iletişimin dinlenmesine başlanılan suç işlemek amacıyla örgüt kurma ve yönetme suçuna yönelik olarak iletişimin tespiti ve kayda alınması kararların alınmaya devam ettiği tespit edilmiştir. Nitekim, Yargıtay (Kapatılan) 18. Ceza Dairesi’nin 09.07.2015 tarihli ve 2015/29744 Esas, 2015/4468 Karar sayılı kararında da ayrıntıları belirtildiği üzere, kovuşturmaya konu olayla benzer biçimde katalog suçtan yapılan dinleme sonucunda elde edilen bulguların, katalog suçlar kapsamında yer almayan dönüşebilir suça ilişkin yapılan yargılamada delil olarak kullanılıp kullanılmayacağı hususundaki tartışmaya açıklık getirilmiş, suç işlemek amacıyla örgüt kurma ve yönetme ile insan ticareti suçlarından yapılan dinlemeye ilişkin delillerin, dönüştükleri ve katalog suçlar içerisinde sayılmayan fuhuş suçundan verilen mahkumiyet kararında delil olarak kabul edilmesine karar verilmiştir. Yine, Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 10.12.2013 tarihli ve 2013/10-483 esas, 2013/599 karar sayılı kararında ayrıntıları belirtildiği
üzere, ”…nitelik değiştirmesi mümkün bulunan suçlar yönünden de elde edilen delillerin hukuka uygun yöntemlerle elde edilen delil olarak kabulüyle hükme esas alınması mümkün olup, sanıkların suç işlemek amacıyla kurulan örgütün yöneticisi mi yoksa üyesi mi olduğu ancak yargılamanın sonunda belli olacağından, bu delillerin bir kısım sanıklar hakkında suç işlemek amacıyla kurulmuş olan örgüte üye olmak suçundan kurulan hükme esas alınmalarında da bir isabetsizlik bulunmamaktadır.” şeklinde tespitlerde bulunulmuştur.

Bu itibarla, soruşturma sürecinde sanıklar hakkında alınan iletişimin dinlenmesi kararlarının, suç örgütü kurma ve yönetme suçuna ilişkin olduğu belirtilmişse de iletişimin dinlenmesine başvurulan suç ile kamu davası açılan ve hüküm kurulan suçlar arasında geçitli ve dönüşen suç ilişkisi mevcuttur. Başvurulan iletişimin dinlenmesi işlemleri ile dosyadaki tüm deliller kapsamında ve yapılan yargılama sonucunda sanıkların eylemlerinin, hükümeti ortadan kaldırmaya teşebbüs etme suçu olduğu tespit edilmiştir. Dosya kapsamında yapılan dinlemeler olaya ilişkin olduğundan ve suç niteliğindeki değişim alınan kararların hukuka aykırı olmaları sonucunu ortaya çıkarmayacağından, bu nedenle iletişimin dinlenmesine ilişkin ilgili merciler tarafından verilen tedbir kararları ile elde edilen delillerin hukuka uygunluğu konusunda herhangi bir şüphe bulunmamaktadır.

Ayrıca, iletişimin tespiti ve kayda alınması konusunda AİHM tarafından Klass ve diğerleri/… kararında temel ilkeler ortaya konulmuştur. Buna göre; “Düzenleme, demokratik kurumların korunması için zorunlu olmalı ve devletlerin, casusluk ve terör eylemleri nedeniyle istisnai de olsa ulusal güvenliğin korunması ve kamu düzeninin sağlanması amaçlarına yönelik olmalı”dır. Gezi Parkı olaylarının yöneldiği hedef dikkate alındığında, dosya kapsamındaki iletişimin tespiti ve kayda alınması kararları, ulusal güvenliğin korunması, kamu düzeninin sağlanması ve işlenen suçların ortaya çıkarılması amacıyla alınmıştır. Bu kapsamda, soruşturma ve kovuşturma evrelerinde suç oluşturduğu değerlendirilen eylemin, başka bir suça dönüşebilmesi
mümkündür. Soruşturma aşamasında fiilin başka bir suçu oluşturduğuna ilişkin bir kanaat söz konusu olsa da esas nitelendirme yapılan yargılama sonucunda ortaya çıkacaktır. Bu nedenle, soruşturma ve kovuşturma evrelerinde elde edilen yeni deliller neticesinde aynı fiille ilgili olarak suçun niteliği değişebilir. Yani esasında dönüşen suç bakımından yeni bir soruşturma veya kovuşturma yapılmamakta olup, yargılama ile ilgisi olmayan ve tesadüfen elde edilen bir delil de söz konusu değildir. Mezkur dinleme kararları, alındıkları dönem itibariyle hukuka uygun ve geçerli bir şekilde alınmıştır. Çünkü
soruşturmanın başladığı dönemde TCK’nın 220. maddesinde düzenlenen suç örgütü kurma ve yönetme suçu, sanıkların üzerine atılı suç olarak vasıflandırılmış ve bu doğrultuda soruşturmaya başlanmıştır. Bu tarih itibariyle TCK’nın 220. maddesi, CMK’nın 135. maddesinde sayılan katalog suçlardandır.

Bu itibarla, geçerli ve hukuka uygun şekilde elde edilen delillerin, kovuşturma aşamasında suç vasfının değişerek geçitli suç olan hükümeti ortadan kaldırmaya teşebbüs etme suçuna dönüşmesi nedeniyle geçersiz olarak değerlendirilmesi kabul edilemez.

Soruşturma evresinin başında sanıkların, 3 kişiden fazla olmaları da gözetilerek … merkezli bir suç örgütü faaliyeti içerisinde bulunduklarına dair bulgu ve emarelere erişilmesi nedeniyle iletişim dinleme tedbiri uygulanmaya başlanmıştır. Olayların kısa bir süre içerisinde, ülkemizin 78 farklı ilinde ve eş zamanlı şekilde, seçilmiş ve meşru hükümeti ortadan kaldırmaya yönelik cebir ve şiddet eylemlerine dönüştüğü tespit edilmiştir. Bu kapsamda, suç örgütü kurma ve yönetme suçundan başlatılan soruşturmada, Gezi Parkı eylemlerinin tüm ülkeye yayılması nedeniyle sanıkların eylemlerinin, amaç suç olan ve aralarında
geçitli suç ilişkisi bulunan Türkiye Cumhuriyeti hükümetini ortadan kaldırmaya teşebbüs etme suçuna dönüştüğü anlaşılmış ve bu kabule uygun şekilde iddianame düzenlenmiş ve mahkumiyet hükümleri kurulmuştur.

Netice itibariyle, dosyanın soruşturma aşamasında CMK’nın135. maddesi kapsamında alınan 53 adet dinleme kararının bulunduğu, ilk dinleme kararının 18.06.2013 tarihinde TCK’nın 220. maddesinde düzenlenen suç örgütü kurma ve yönetme suçuna ilişkin olarak alındığı, sanıkların eylemlerinin vahamati henüz o tarihler itibariyle belli olmadığından, TCK’nın 312. maddesi kapsamında hükümeti ortadan kaldırmaya teşebbüs etme suçundan en başta dinleme kararı alınmadığı, TCK’nın 220. maddesinde düzenlenen suç örgütü kurma ve yönetme suçuna ilişkin olarak CMK’nın 135. maddesine göre verilen dinleme
kararlarının, yukarıda ayrıntılı olarak açıklandığı üzere suç vasfının değişme ihtimaline binaen yerinde verilmiş bir karar olduğu, zira TCK’nın 312. maddesinde düzenlenen suçun elverişlilik açısından herhangi bir örgütlü … tarafından da işlenebileceğinin çeşitli Yargıtay kararlarında belirtilmiş olması dolayısıyla birbirine benzer vasıflarda ve geçitli suç olarak kabul edilmelerinde bir zorunluluk bulunduğu, TCK’nın 312. maddesindeki suçun 02.12.2014 tarihinde CMK’nın135. maddesine ilave edilmesinin de bu zorunluluğun ortaya çıkardığı bir sonuç olduğu, kanun koyucunun söz konusu maddeden amacının da bu olduğu, hakeza kolluk görevlilerinin dinleme kararı talep ederken suç vasfını dinleme yapmadan önce tam olarak tespit edebilmelerinin her … mümkün olmadığı, bu nedenle olayda sanıkların üç kişiden fazla şekilde suç işleme amacında birleşmiş olmaları da gözetilerek öncelikle CMK’nın 135. maddesindeki usule uygun şekilde suç işlemek için örgüt kurma ve yönetme suçundan dinleme kararının talep edildiği, olayın vahameti anlaşıldıktan sonra ise dinleme kararlarına geçitli ve amaç suç olan hükümeti ortadan kaldırmaya teşebbüs etme suçunun ilave edildiği anlaşılmakla, sanıklar tarafından da kendilerine ait olduğu ve içerikleri kabul edilen dinleme kararlarının hukuka uygun şekilde elde edildiği ve mahkumiyet hükümlerine esas alındığı kabul edilmiştir.

V-)HAKKINDA KURULAN MAHKUMİYET HÜKMÜ KESİNLEŞMEDEN MİLLETVEKİLİ SEÇİLEN …’IN TUTUKLULUK/TAHLİYE DURUMU

Soruşturmasına seçimden önce başlandığı tespit olunan Türkiye Cumhuriyeti hükümetini ortadan kaldırmaya veya görevlerini yapmasını kısmen veya tamamen engellemeye teşebbüs etme suçundan yargılanarak hakkında TCK’nın 312. maddesinin birinci fıkrası ve 39. maddesi uyarınca mahkumiyet hükmü kurularak tutuklanmasına karar verilen ve halen tutuklu bulunan sanık …’ın 14.05.2023 tarihli Genel Seçim’de milletvekili seçildiği anlaşılmakla, atılı suçun mahiyeti itibariyle Anayasa’nın 83. ve

14. maddeleri kapsamında yasama dokunulmazlığına ilişkin hukuki durumunun değerlendirilmesi gerekmektedir. Anayasa’nın “Yasama dokunulmazlığı” başlıklı 83. maddesi şu şekildedir;

“Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeleri, Meclis çalışmalarındaki oy ve sözlerinden, Mecliste ileri sürdükleri düşüncelerden, o oturumdaki Başkanlık Divanının teklifi üzerine Meclisce başka bir karar alınmadıkça bunları Meclis dışında tekrarlamak ve açığa vurmaktan sorumlu tutulamazlar.

Seçimden önce veya sonra bir suç işlediği ileri sürülen bir milletvekili, Meclisin kararı olmadıkça tutulamaz, sorguya çekilemez, tutuklanamaz ve yargılanamaz. Ağır cezayı gerektiren suçüstü hali ve seçimden önce soruşturmasına başlanılmış olmak kaydıyla Anayasanın 14. maddesindeki durumlar bu hükmün dışındadır. Ancak, bu halde yetkili makam durumu hemen ve doğrudan doğruya Türkiye Büyük Millet Meclisine bildirmek zorundadır.

Türkiye Büyük Millet Meclisi üyesi hakkında, seçiminden önce veya sonra verilmiş bir ceza hükmünün yerine getirilmesi, üyelik sıfatının sona ermesine bırakılır; üyelik süresince zamanaşımı işlemez.

Tekrar seçilen milletvekili hakkında soruşturma ve kovuşturma, Meclisin yeniden dokunulmazlığını kaldırmasına bağlıdır.

Türkiye Büyük Millet Meclisindeki siyasi parti gruplarınca, yasama dokunulmazlığı ile ilgili görüşme yapılamaz ve karar alınamaz.”

Anayasa’nın ”Temel hak ve hürriyetlerin kötüye kullanılamaması” başlıklı 14. maddesi ise şu şekildedir; “Anayasada yer alan hak ve hürriyetlerden hiçbiri, Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozmayı ve insan haklarına dayanan demokratik ve lâik Cumhuriyeti ortadan kaldırmayı amaçlayan faaliyetler biçiminde kullanılamaz. Anayasa hükümlerinden hiçbiri, Devlete veya kişilere, Anayasayla tanınan temel hak ve hürriyetlerin yok edilmesini veya
Anayasada belirtilenden daha geniş şekilde sınırlandırılmasını amaçlayan bir faaliyetle bulunmayı mümkün kılacak şekilde yorumlanamaz.

Bu hükümlere aykırı faaliyette bulunanlar hakkında uygulanacak müeyyideler, kanunla düzenlenir.”Yasama dokunulmazlığı, yasama organı üyelerinin korkusuzca görev yapabilmelerini sağlayacak, niteliği yönünde milletvekilinin fikir ve söz hürriyetinin eksiksiz ve serbestçe kullanması amacını güden bir anayasal hukuk kuralıdır. Milletvekilleri aleyhinde yasama sorumsuzluğuna girmeyen ve suç olan fiiller dolayısıyla meclisin kararı olmadıkça
kovuşturmaya girişilememesini ifade eder.

Anayasa’nın 83. maddesinin birinci fıkrası yasama sorumsuzluğunu ifade etmekte iken, aynı maddenin ikinci fıkrası milletvekillerine nispi ve geçici bir koruma sağlayan yasama dokunulmazlığını düzenler. Dokunulmazlık kapsamında kalan eylemleri nedeniyle milletvekilleri, ağır cezayı gerektiren suçüstü hali ve seçimden önce soruşturmasına başlanılmış olması kaydıyla Anayasa’nın 14. maddesindeki durumlar saklı kalmak üzere, seçimden önce veya sonra bir suç işlediği iddiasıylaTBMM kararı olmadıkça tutulamaz, sorguya çekilemez, tutuklanamaz ve yargılanamaz. Görüldüğü gibi Anayasa’nın 83.
maddesinin ikinci fıkrası yasama dokunulmazlığına iki istisna getirmektedir;

Bunlardan ilki, ağır cezayı gerektiren suçüstü halidir. Milletvekilleri yasama dokunulmazlığından, ağır cezayı gerektiren suçtan dolayı suçüstü yakalanmaları halinde yararlanamayacaktır. CMK’nın tanımlar başlıklı 2. maddesinin birinci fıkrasının j bendinde suçüstü hali; işlenmekte olan suçu; henüz işlenmiş olan fiil ile fiilin işlenmesinden hemen sonra kolluk, suçtan zarar gören veya başkaları tarafından takip edilerek yakalanan kişinin işlediği suçu; fiilin pek az önce işlendiğini gösteren eşya veya delille yakalanan kimsenin işlediği suçu ifade eder. Ağır ceza mahkemelerinin görevine giren suçlar ise, 5235 Sayılı Kanun’un 12. maddesinde düzenlenmektedir.

Yasama dokunulmazlığına getirilen ikinci istisna, seçimden önce soruşturmasına başlanılmış olması kaydıyla Anayasa’nın 14. maddesindeki durumlardır. Anayasa’nın 14. maddesinde 03.10.2001 tarihli ve 4709 Sayılı Kanun ile değiştirilmeden önce düşünce özgürlüğüne aykırı birçok yasak bulunmaktaydı. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 17. maddesine uyumun amaçlandığı düzenleme ile maddenin kapsamı daraltılmış ve anlaşılır hale getirilmiştir. Anayasa’nın 14. maddesinde sayılan durumların yasama dokunulmazlığı kapsamının dışında olması için bulunması gereken şartlar, Anayasa’nın 83. maddesinin 2. fıkrasında belirtilmiştir. Buna göre suç, Anayasa’nın 14. maddesinde sayılan durumlarla ilgili olmalı, suçun soruşturmasına seçimden önce başlanılmış olmalı ve yetkili makam, durumu hemen ve doğrudan doğruya TBMM’ye bildirmelidir. Anayasa’nın 14. maddesinde, doğrudan doğruya bir suç tanımı yapılmış, bir suç ihdas edilmiş veya birtakım suç tipleri sayılmış değildir; ancak kavram, ilke ve faaliyetler ile genel çerçeveye yer verilmiştir.

Temel hak ve hürriyetlerin kötüye kullanılamaması başlıklı 14. maddesinde kötüye kullanma şeklinde kabul edilen faaliyetler; Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozma, insan haklarına dayanan demokratik ve laik Cumhuriyeti ortadan kaldırmayı amaçlayan faaliyetlerde bulunma ve Devletin veya kişilerin, Anayasa ile tanınan temel hak ve hürriyetlerinin yok edilmesini veya Anayasa’da belirtilenden daha geniş şekilde sınırlandırılmasını amaçlayan bir faaliyette bulunmayı mümkün kılacak şekilde yorumlama olarak düzenlenmiştir. Anayasa koyucu, hangi suçların Anayasa’nın 14. maddesi kapsamına gireceğine ilişkin somut bir niteleme yapmamış, bunun kapsamının belirlenmesini bilinçli bir tercihin ürünü olarak yargı içtihatlarına bırakmıştır. Anayasa koyucunun iradesinin, Türkiye Cumhuriyeti’nin ve bu minvalde yürütme organının varlığını ortadan kaldırmaya yönelik bir faaliyette bulunduğu takdirde milletvekilinin dokunulmazlıktan yararlanmaya devam etmemesi gerektiği yönünde olduğu açıktır.

Her ne kadar Anayasa Mahkemesi, … ve … kararlarında, “Anayasa’nın 14. maddesinin birinci fıkrası metninin, Anayasa’nın 83. maddesinin ikinci fıkrasında yer alan Anayasanın 14. maddesindeki durumlar ibaresini, dolayısıyla da Anayasa’nın 14. maddesinin birinci fıkrası kapsamına girmesi nedeniyle yasama dokunulmazlığı dışında bırakılan suçları salt yargı organlarının kararlarıyla anlamlı bir şekilde belirlemeye ve böylece belirlilik ve öngörülebilirliği sağlayacak şekilde yorumlamaya elverişli olmadığını” belirlemişse de Anayasa’nın 148. maddesiyle 6216 Sayılı Anayasa Mahkemesi’nin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri
Hakkında Kanun’un 45 vd. maddeleri gözetildiğinde asli görevi norm denetimi olan Anayasa Mahkemesi’nin bir Anayasa hükmüne yönelik inceleme ve denetleme yetkisinin şekil bakımından denetleme ile sınırlı olduğu ve tali nitelikteki bireysel başvuru yolu ile bir Anayasa hükmünün yürürlükten kaldırılamayacağı veya uygulanmasının olanaksız hale getirilemeyeceği dikkate alındığında, Anayasa Mahkemesi’nin yürürlükte olan Anayasa normunu esastan iptal etme yetkisinin bulunmadığı, Anayasa değişikliklerini sadece şekil bakımından inceleyerek denetleyebildiği ve yürürlükte bulunan Anayasa normunun uygulanmasını bireysel başvuru yoluyla ortadan kaldıracak veya işlevsiz hale getirecek şekilde bir karar vermesinin hukuken mümkün olmadığı cihetle, mezkur maddede öngörülen faaliyetler konusunda, devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğüne ve insan haklarına dayanan demokratik ve laik Cumhuriyete yönelen tehdidin ağırlığı ile orantılı olacak bir biçimde içtihatta süreklilik ve istikrar ilkeleri de gözetilerek Anayasa koyucunun 14. maddede bilinçli bir tercihin ürünü olarak bıraktığı boşluğun, yargı kararları ile doldurularak belirli hale getirilmesi, ilgili Anayasa normunun yürürlüğünün ve işlevinin korunması bakımından hukuk devletinin bir gereğidir. Belirlilik ilkesi yalnızca kanuni belirliliği değil, daha geniş anlamda hukuki belirliliği de ifade etmektedir. Buna göre, hukuk kurallarının belirliliğinin sağlanması, yalnızca kanuni düzenleme ile sınırlama şeklinde gerçekleştirilemez. Normlara dayanarak erişilebilir, bilinebilir ve öngörülebilir nitelikleri haiz olması koşuluyla mahkeme içtihatları ile de hukuki belirlilik sağlanabilir. O halde çözülmesi gereken hukuki mesele hangi suçların Anayasa’nın 14. maddesindeki durumlar kapsamında değerlendirileceğine ilişkindir.

3713 Sayılı Terörle Mücadele Kanunu’nun “Terör Tanımı” başlıklı 1. maddesine göre, terör; cebir ve şiddet kullanarak; baskı, korkutma, yıldırma, sindirme veya tehdit yöntemlerinden biriyle, Anayasa’da belirtilen Cumhuriyetin niteliklerini, siyasi, hukuki, sosyal, laik, ekonomik düzeni değiştirmek, Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozmak, Türk Devleti’nin ve Cumhuriyetin varlığını tehlikeye düşürmek, Devlet otoritesini zaafa uğratmak veya yıkmak veya ele geçirmek, temel hak ve hürriyetleri yok etmek, Devletin iç ve dış güvenliğini, kamu düzenini veya genel sağlığı bozmak amacıyla bir örgüte mensup kişi veya kişiler tarafından girişilecek her türlü suç teşkil eden eylemlerdir. Mezkur Kanun’un “Terör Suçları” başlıklı 3. maddesinde ise, TCK’nın 302, 307, 309, 311, 312, 313, 314, 315 ve 320. maddeleri ile 310. maddesinin birinci fıkrasında yazılı suçlar, mutlak ve asli nitelikte terör suçu şeklinde tanımlanmıştır.

TCK’nın “Anayasayı İhlal” başlıklı 309. maddesinde cebir ve şiddet kullanarak, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın öngördüğü düzeni ortadan kaldırmaya veya bu düzen yerine başka bir düzen getirmeye veya bu düzenin fiilen uygulanmasını önlemeye teşebbüs edenler hakkında hapis cezasına hükmolunacağını düzenlenmektedir. Mezkur Kanun’un ilgili maddeye ilişkin gerekçesinde, “Anayasanın Başlangıç Kısmında aynen ‘Millet iradesinin mutlak üstünlüğü; egemenliğin kayıtsız şartsız Türk Milletine ait olduğu ve bunu millet adına kullanmaya yetkili kılınan hiç bir kişi ve kuruluşun, bu Anayasada gösterilen hürriyetçi demokrasi ve bunun icaplarıyla belirlenmiş hukuk dışına çıkamayacağı; Hiçbir faaliyetin Türk milli menfaatlerinin, Türk
varlığının, Devleti ve ülkesiyle bölünmezliği esasının, Türklüğün tarihi ve manevi değerlerini, Atatürk milliyetçiliği, ilke ve inkılapları ve medeniyetçiliğinin karşısında korunma göremeyeceği ve lâiklik ilkesinin gereği olarak kutsal din duygularının Devlet işlerine ve politikaya kesinlikle karıştırılamayacağı’ şeklindeki ifade ile siyasal iktidarın kuruluş ve işleyişine egemen olması gereken ilkeler gösterilmiş bulunmakladır. Siyasal iktidarın kuruluşu ve işleyişine egemen olan bu ilkeleri içeren kuralların bütünü, Anayasal düzeni teşkil etmektedir. Bu madde ile korunmak istenen hukuki yarar, Anayasa düzenine egemen
olan ilkelerdir. Madde ile korunmak istenen hukuki yararın niteliği dikkate alınarak, ‘Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının öngördüğü düzen’ ibaresi kullanılmış, böylece korunmak istenen hukuki yarara açıklık getirilmiştir.” şeklinde ifadelere yer verilmiştir.

Keza TCK’nın “Hükûmete karşı suç” başlıklı 312. maddesinde cebir ve şiddet kullanarak Türkiye Cumhuriyeti Hükûmetini ortadan kaldırmaya veya görevlerini yapmasını kısmen veya tamamen engellemeye teşebbüs edenler hakkında hapis cezasına hükmolunacağı düzenlenmiştir. Mezkur Kanun’un ilgili maddeye ilişkin gerekçesinde, “Madde metninde, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin egemenlik unsurunun oluştuğu üç güçten yönetim gücünü temsil eden Hükûmetin ortadan kaldırılmasına veya böyle olmamakla birlikte görevini yapmasını kısmen veya tamamen engellemeye teşebbüs edilmesi ayrı bir suç olarak tanımlanmıştır. Bu suç tanımında da, Anayasa düzeninin temel organlarından biri olan Hükûmetin ortadan kaldırılmasına veya görevlerinin engellenmesine yönelik teşebbüse ait icra hareketleri tam suç gibi cezalandırılmaktadır. Maddenin uygulamasına ilişkin diğer hususlar için Anayasayı ihlâl ve Yasama organına karşı suça ilişkin maddelerin gerekçelerine bakılmalıdır” şeklinde açıklamalara yer verilmiştir.

Anayasa’nın 14. maddesinde, “Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozma” ve ”insan haklarına dayanan demokratik ve laik Cumhuriyeti ortadan kaldırmayı amaçlayan faaliyetlerde bulunma” şeklinde çerçevesi çizilen faaliyetler konusunda 3713 Sayılı Kanun’un terör ve terör suçları tanımında aynı kavram ve kurumlara vurgu yapıldığı ve TCK’da düzenlenen Anayasayı ihlal suçunun unsurları ve madde gerekçesinde özellikle Anayasa’nın başlangıç hükümlerine yaptığı atıf ve korunan hukuki yarar birlikte değerlendirdiğinde, Anayasa’nın 14. maddesinin yargı organlarının kararları ile belirlilik ve
öngörülebilirliği sağlayacak şekilde yorumlamaya elverişli olmadığını söylemenin mümkün olmadığı ve açık bir şekilde TCK’nın 302, 307, 309, 311, 312, 313, 314, 315 ve 320. maddeleri ile 310. maddesinin birinci fıkrasında yazılı suçların, Anayasa’nın 14. maddesi kapsamında değerlendirilmesi gerektiği kanaatine varılmıştır. Aksi halde, Türkiye Cumhuriyeti’nin devleti ve milletiyle bölünmez bütünlüğüne kasteden, pek çok kanlı terör eylemini gerçekleştirdikleri için haklarında yukarıda sayılan mutlak terör suçlarından soruşturma ve kovuşturma bulunup, yakalanmaları mümkün olmayan ve kırmızı bültenle aranan kişilerin, milletvekili seçilmelerinin ve yemin ederek göreve başlamalarının önü açılır ki bu durumun hukuken isabetli olduğunu savunmak mümkün değildir. Bu belirlemelere koşut şekilde Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi de yerleşik içtihatlarında, temel hak ve özgürlüklere yönelik sınırlamaya ilişkin kuralın, kanunilik ölçütünü karşılayıp karşılamadığını incelerken, mezkur kuralın erişilebilirliğini ve öngörülebilirliği ile kesinliğini ifade eden belirliliğini incelemektedir. Bununla birlikte bir kuralın karmaşık olması ya da belirli ölçülerde soyutluk içermesi, bu nedenle kullanılan kavramların anlamlarının hukuksal değerlendirme
sonucunda ortaya çıkması tek başına hukuken öngörülebilirlik ilkesine aykırı görülmemektedir. AİHM içtihatlarında, birçok kanunun kaçınılmaz olarak az veya çok belli bir derecede muğlaklık içerdiğini, muğlaklık barındıran bu kanunların yorumlanması ve uygulanmasının ise bir uygulama sorunu olduğunu belirtmiştir (…, Otchakovsky-Laurens and July v. France, no. 21279/02 and 36448/02, 22/10/2007, § 41). AİHM içtihatlarında, bir yasal hüküm ne kadar açık bir kaleme alınmış olursa olsun, ceza hukuku da dahil olmak üzere herhangi bir hukuk sisteminde yargısal yorumun kaçınılmaz bir unsur olduğunu kabul
etmiştir (… v. Cyprus, no. 21906/04, 12/2/2008, § 141). Hatta AİHM, istisnai olmakla birlikte, konuya ilişkin iç hukukta bir düzenleme bulunmamasına rağmen, belli durumlarda common law kuralları veya uluslararası hukukun prensiplerinin de müdahaleye hukuki temel oluşturabileceğini belirtmiştir (The Sunday Times v UK, no. 6538/74 26 Nisan 1979, § 49; … Radio AG and others v …, 28 Mart 1990, Autronic AG v. Siwitzerland, 22 Mayıs 1990).

Muhakeme engeli olan yasama dokunulmazlığı, Meclis kararı ile veya 83. maddenin 2. fıkrasında iki istisna olarak öngörülen ağır cezayı gerektiren suçüstü hali ve seçimden önce soruşturmasına başlanılmış olması kaydıyla Anayasa’nın 14. maddesindeki durumların varlığı halinde, kendiliğinden ortadan kalkacaktır. Hangi suçların “Anayasanın 14. maddesindeki durumlar” ibaresinin kapsamına gireceğine ilişkin yargısal makamlar tarafından yapılacak yorumlarla ceza kanunlarında tipik bir suç olarak düzenlenmeyen faaliyetlerin, 14. madde kapsamındaki durumlara girmesi söz konusu değildir. Bilakis, yargısal makamlar kararlarında ceza kanunlarında suç olarak tanımlanmış faaliyetlerin hangilerinin Anayasa’nın 14. maddesi kapsamına girdiğini, Anayasa’nın sözünü, ruhunu ve bütününü göz önüne alarak değerlendirmektedir. Bu kapsamda, Yargıtay tarafından da bugüne kadar önüne geldiği kadarıyla verilen ve süreklilik kazanan içtihatlarda, devletin birliği ve ülke bütünlüğü aleyhine veya Anayasa’nın öngördüğü siyasal düzeni değiştirmeye yönelik suçlar, Anayasa’nın 14. maddesi kapsamında kabul edilmiştir. Bu belirlemeye uygun olarak Yargıtay (Kapatılan) 16. Ceza Dairesi’nin 28.01.2019 tarihli ve 2018/4803 esas, 2019/647 karar sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir; “…Hak ve özgürlüklerin kötüye kullanılması yasağına, 1982 Anayasasının
14., Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin ise 17. maddelerinde yer verilmiştir. Anayasamızın 14/1. maddesinde ‘Anayasada yer alan hak ve hürriyetlerden hiçbiri Devletin ülkesi ve Milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozmayı ve insan haklarına dayanan demokratik, laik Cumhuriyeti ortadan kaldırmayı amaçlayan faaliyetler biçiminde kullanılamaz.’ şeklinde temel ilkeyi ortaya koyduktan sonra, aksine davranışlara ilişkin müeyyidelere mevzuatta yer verilmiştir. Nitekim seçimden önce bu madde kapsamında suç işleyen milletvekili, Anayasanın 83/2 maddesinde öngörülen yasama dokunulmazlığından yararlanamayacaktır. Kanun koyucu, hangi suçların bu madde kapsamında olduğunu tahdidi olarak saymamıştır. Kapsamı belirleme görevi uygulayıcıya aittir. Devletin birliğini ve ülke bütünlüğünü bozma ile Anayasal düzene ve bu düzenin işleyişine karşı suçların bu kapsamda kaldığında kuşku yoktur…”

Ülkemizde…’nın bir yansıması ve uyarlaması olarak, … Taksim Bölgesi yayalaştırma projesi kapsamında Taksim Gezi Parkı’ndaki bazı ağaçların 27.05.2013 tarihinde başka yere nakledilmesi bahanesi ile başlayan ve Gezi Parkı olayları olarak isimlendirilen protesto eylemlerinin, ülke çapında cebir ve şiddet içerikli eylemlere dönüştüğü, meşru ve seçilmiş hükümetin ortadan kaldırılması amacıyla gerçekleştirilen bu kalkışma eylemleri neticesinde 78 ilde 746 gösterinin yapıldığı, 280 … yerinin, 259 aracın, 103 polis otosunun, 1 konutun, 1 polis merkezinin ve 5 kamu binasının hasar gördüğü, 1’i …’ye ve 11’i …’ye ait 12
parti binasında hasar meydana geldiği, yine çok sayıda MOBESE kamerasının, sinyalizasyon sisteminin, aydınlatma direğinin, otobüs durağının, reklam panosunun, trafik levhasının, park ve peyzaj düzenlemesinin, çöp konteynerinin ve polis noktasının zarara uğradığı, ayrıca vahim eylem niteliğinde olan ve mevcut hükümeti ortadan kaldırmaya yönelik cebir ve şiddet eylemlerine dönüşen Gezi Parkı olayları sonucunda açık kaynak bilgilerine göre 8 vatandaşımız ile 2 polisimizin hayatını kaybettiği ve 9.063 kişinin yaralandığı, toplam kamu zararının o tarih itibariyle 140 milyon TL olduğu tespit edilmiştir. Sanık …’ın, bir plan dahilinde yürütülen kalkışma hareketinin başlaması ve tüm ülke sathına yayılarak derinleştirilmesi kapsamında faaliyetlerinin bulunduğu, Gezi Parkı eylemleri sürecinde yaptığı paylaşımlar ve eylem çağrıları ile şiddet olaylarının tırmanmasına neden olan Taksim Dayanışması’nı yöneten ve yönlendiren kişilerden olduğu, yapılan temyiz incelemesi sonucunda sanığın dosya kapsamındaki eylemlerinin, Türkiye Cumhuriyeti hükümetini ortadan kaldırmaya teşebbüs etme suçu kapsamında kaldığı, bu suçun Anayasa’nın 14. maddesi kapsamında yer alması ve soruşturmasına seçimden önce başlanmış
olması dikkate alındığında, Anayasa’nın 83. maddesinin ikinci fıkrasının ikinci cümlesi uyarınca yasama dokunulmazlığından faydalanamayacağı kanaatine varılmakla, yargılamanın genel usul hükümlerine göre devam etmesi ile sanık … müdafiinin yargılamanın durmasına ve sanığın tahliyesine ilişkin taleplerinin reddine karar verilerek temyiz incelemesi yapılmıştır.

VI-GEZİ PARKI EYLEMLERİNİN PLANLANMASI VE ORGANİZE EDİLMESİNDE SORUMLULUĞU BULUNAN SANIKLARIN EYLEMLERİ

SONUÇ : Kanuna aykırı, sanıklar müdafiilerinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan, mahkumiyet hükümlerinin bu nedenlerle CMK’nın 302/2. maddesi gereğince BOZULMASINA, sanıklar … ve …’nın tutuklu kaldıkları süre, bozma nedenleri ve tüm dosya kapsamı dikkate alınarak CMK’nın 109/3-a maddesi gereğince “yurt dışına çıkmamak” şeklinde adli kontrol tedbiri uygulanmak suretiyle TAHLİYELERİNE, 28.02.2019 tarihinde yürürlüğe giren 20.02.2019 tarih ve 7165 Sayılı Kanun’un 8. maddesiyle değişik 5271 Sayılı Kanun’un304. maddesi uyarınca dosyanın … 13. Ağır Ceza Mahkemesine,
kararın bir örneğinin bilgi için … Bölge Adliye Mahkemesi 3. Ceza Dairesine gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 28.09.2023 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

 

T.C. YARGITAY 3. CEZA DAİRESİ E. 2023/12611 K. 2023/6359 T. 28.9.2023

 

KARARIN TAM METNİ

 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir