• ECRİMİSİL İSTEMİ ( Ara Kararda Usulüne Uygun Kesin Süre Verilmediği/Davanın Uzamasına Sebebiyet Vermeyecek Şekilde Verilen Keşif Günü ve Duruşma Öncesinde Delil Avansının Yatırıldığı Gözetilmeksizin Keşif Tarihinden Önce Tutanak İle Keşfin Yapılmamasına Karar Verilmesinin Hatalı Olduğu )

• BİLİRKİŞİ İNCELEMESİ ( Hükümde Ecrimisil Miktarının ve Ecrimisil Hesabına İlişkin Dosyada Bulunan Raporlardan Hangisinin Hükme Esas Alındığının Belirtilmediği/Bozma Sonrasında Alınan Ziraat Bilirkişisi Raporunun da Emlak Bilirkişisi Raporunun da Hüküm Kurmaya Elverişli Olmadığı Gözetilmeksizin Konusunda Uzman Bilirkişiler Eşliğinde Keşif Yapılarak Sonuca Göre Bir Karar Verilmesi Gerektiği )

• HÜKMÜN KAPSAMI ( Davacının İlgili Taşınmazlara İlişkin Ecrimisil İsteğinin Kabulüne Karar Verildiği Halde Hükmedilen Ecrimisil Miktarının Hüküm Fıkrasında Belirtilmemesinin İsabetsiz Olduğu )

• EKSİK İNCELEME ( Hükümde Ecrimisil Miktarının ve Ecrimisil Hesabına İlişkin Dosyada Bulunan Raporlardan Hangisinin Hükme Esas Alındığının Belirtilmediği/Mahkemece Önceki Bozma İlamında da Belirtildiği Şekilde Konusunda Uzman Bilirkişiler Eşliğinde Keşif Yapılarak Araştırma ve İnceleme Yapılarak Hasıl Olacak Sonuca Göre Bir Karar Verilmesi Gerektiği )

4721/m.683   – 6100/m.94,120,324  –   1086/m.163

ÖZET : Dava, ecrimisil istemine ilişkindir.

İki haftalık kesin sürede yatırılması istenilen delil avansının kaç TL olduğu belirtilmediği gibi, kesin süre verilmesine yönelik ara kararda delil avansını oluşturan keşif harcı, bilirkişi ücreti, araç ücreti ve tebligat gibi gider gerektiren işlemleri kalem kalem açıklamamış, her kalemin miktarı ayrı ayrı gösterilmemiştir. Buna göre, usulüne uygun kesin süre verilmediği, kaldı ki davanın uzamasına sebebiyet vermeyecek şekilde verilen keşif günü ve duruşma öncesinde delil avansının yatırıldığı gözetilmeksizin, keşif tarihinden önce tutanak ile keşfin yapılmamasına karar verilmesi hatalı olmuştur

Dosya arasında ecrimisil hesabına ilişkin birden fazla bilirkişi raporu bulunduğu, ancak hükümde ecrimisil miktarı belirtilmediği gibi, mahkemenin gerekçesinde hangi raporun hükme esas alındığının da belirtilmediği, ayrıca bozma sonrasında alınan Ziraat Bilirkişisi raporunun da Emlak Bilirkişisi raporunun da hüküm kurmaya elverişli olmadığı anlaşılmaktadır. Mahkemece, önceki bozma ilamında da belirtildiği şekilde, konusunda uzman bilirkişiler eşliğinde keşif yapılarak, araştırma ve inceleme yapılması, hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken, eksik araştırma ve inceleme ile yetinilerek karar verilmesi doğru görülmemiştir.

Kabule göre de, davacının ilgili taşınmazlara ilişkin ecrimisil isteğinin kabulüne karar verildiği halde, hükmedilen ecrimisil miktarının hüküm fıkrasında belirtilmemiş olması da yanlıştır.

DAVA : Taraflar arasında görülen ve yukarıda açıklanan davada yapılan yargılama sonunda Mahkemece, davanın kısmen kabulüne karar verilmiş olup hükmün davacılar vekili ve davalı tarafından temyiz edilmesi üzerine, Dairece dosya incelendi, gereği düşünüldü.

KARAR : Davacılar vekili, tarafların paydaş maliki oldukları dava konusu 1869, 364, 468, 1859, 424, 329, 2550 ve 204 parsel sayılı taşınmazları davalının Eylül 2005 tarihinden itibaren tek başına kullandığını, davalının kendisine yapılan uyarılara rağmen haksız elatmayı sürdürdüğünü belirterek, elatmanın önlenmesini ve geriye dönük 5 yıllık 20.000 TL ecrimisilin tahsilini talep etmiştir.

Davalı, taşınmazlara elatması olmadığını, 424, 329 ve 2550 parsel sayılı taşınmazların mirasbırakan tarafından dava dışı R. Özgen’e haricen satıldığını ve yıllardır bu kişi tarafından kullanıldığını, 468 parsel sayılı taşınmazın yeşil alan olup kullanılmadığını, 364 parsel sayılı taşınmazın kuru arazi olup kullanılmadığını, 204 parsel sayılı taşınmazın sulak arazi olup emlak vergisi, sulama masraflarının icar parasıyla zor karşılandığını, bu araziden gelir elde etmediğini, 1869 parsel sayılı taşınmazda kendi payına düşen yeri kullandığını, belirterek davanın reddini savunmuştur.

Mahkemenin, ecrimisil talebinin reddine, elatmanın önlenmesi talebinin 364, 468, 1869 parseller yönünden kabulüne, diğer parseller yönünden reddine dair verdiği 14.11.2013 tarihli ve 2011/852 Esas ve 2013/1224 Karar sayılı ilk kararı, tarafların temyizi üzerine, Yargıtay 1. Hukuk Dairesinin 29.03.2016 tarihli, 2014/15814 Esas ve 2016/3767 Karar sayılı ilamı ile 204, 329, 424, 1859 ve 2550 parsel sayılı taşınmazlar yönünden hem elatma, hem ecrimisil istemleri bakımından inceleme yapılması; 1869, 364 ve 468 parsel sayılı taşınmazlar yönünden ecrimisil isteminin kabul edilmesi ve davacıların payı oranında elatmanın önlenmesi şeklinde hüküm kurulması gerektiği belirtilerek bozulmuş, Mahkemece bozmaya uyarak yapılan yargılama sonucunda, davanın kısmen kabulü ile, 1869, 364 ve 468 parsel sayılı taşınmazlar yönünden davacıların payları oranlarında el atmanın önlenmesine, davacıların payları oranında ecrimisil isteğinin kabulüne, davalıdan alınarak davacıya ödenmesine, 204, 329, 424, 1859 ve 2550 parsel sayılı taşınmazlar yönünden elatmanın önlenmesi ve ecrimisil taleplerinin reddine karar verilmiş; hüküm, davacılar vekili ve davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

Dava, paydaşlar arasında elatmanın önlenmesi ve ecrimisil isteğine ilişkindir.

1. Dosya muhtevasına, dava evrakı ile yargılama tutanakları münderecatına, mevcut deliller Mahkemece takdir edilerek karar verildiğine ve takdirde bir isabetsizlik bulunmadığına göre, davalı vekilinin aşağıda belirtilen hususlar dışında kalan sair temyiz itirazları yerinde görülmemiştir.

2. Tarafların diğer temyiz itirazlarına gelince,
6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 120. maddesi gereği davacının dava açarken, yargılama harçları ile her yıl Adalet Bakanlığınca çıkarılacak gider avansı tarifesinde belirlenecek olan tutarı, mahkeme veznesine yatırmak zorunda olduğu, avansın yeterli olmadığının dava sırasında anlaşılması halinde, mahkemece, bu eksikliğin tamamlanması için davacıya iki haftalık kesin süre verileceği düzenlenmiştir.

Bir davanın açılmasıyla başlayan yargılama faaliyetinde karara ulaşmak bakımından mahkeme ve taraflarca yapılması gereken belirli işlemler bulunmakta olup, her işlemin belli bir zaman aralığında yapılması gerekmektedir. Usul hükümleri ile normatif bir değer kazanan bu zaman aralıklarına süre denilmektedir. Böylece usul işlemlerinin yapılması zamansal olarak tarafların ya da mahkemenin arzularına, inisiyatifine bırakılmamış olmaktadır.

Öte yandan, mülga 1086 Sayılı HUMK’un 163. maddesiyle 6100 Sayılı HMK’nin 94. maddesi uyarınca kesin süreye ilişkin ara kararının hiçbir duraksamaya yer vermeyecek biçimde açık olması, taraflara yüklenen yükümlülüklerin, yapılması gereken işlerin neler olduğunun ve her iş için yatırılacak ücretin hiçbir şüpheye yer vermeyecek şekilde açıklanması gerekir. Ayrıca verilen sürenin amaca uygun, yeterli ve elverişli olması, kesin süreye uymamanın doğuracağı hukuki sonuçların açık olarak anlatılması ve anlatılanların tutanağa geçirilmesi, bunlara uyulmaması durumunda mevcut kanıtlara göre karar verilip,
gerektiğinde davanın reddedileceğinin açıkça bildirilmesi suretiyle ilgili tarafın uyarılması gerektiği her türlü duraksamadan uzaktır. Bazı hallerde kesin sürenin kaçırılması, o delile veya hakka dayanamamak gibi ağır sonuçları birlikte getirmekte, davanın kaybedilmesine neden olmaktadır. Böyle bir durumda, geciken adaletin adaletsizlik olduğu düşünülerek, davaların uzamasını veya uzatılmak istenmesini engellemek üzere getirilen kesin süre kuralı, kanunun amacına uygun olarak kullanılmalı, davanın reddi için bir araç sayılmamalıdır. Bu cümleden olarak, kesin sürenin amacına uygun olarak kullanılması
ve yeterli uzunlukta olmasının yanı sıra, tarafların yargılamadaki tutumları ile süreye konu işlemin özelliğinin de göz önünde bulundurulması gerekir.

Yukarıda vurgulanan ilkeler, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 18.02.1983 tarihli ve E:1980/1-1284, K:1983/141; 22.11.1972 tarihli ve E:8/832, K:935; 13.10.2010 tarihli ve E:2010/17-510, K:485; 28.04.2010 tarihli ve E:2010/2-221, K:241; 28.03.2012 tarihli ve E:2012/19-55, K:2012/249; 13.03.2015 tarihli ve E:2013/9-1824, K:2015/1030 Sayılı kararlarında da benimsenmiştir. Dosya içerindeki bilgi ve belgelerden; davacı vekilinin hazır olduğu 18.04.2017 tarihli oturumda Mahkemece, “Davacı vekiline keşif gideri için iki hafta kesin süre verilmesine, aksi takdirde keşif delilinden vazgeçmiş sayılacağının ihtarına,” şeklinde ara karar kurulduğu, keşfin 07.07.2017 tarihinde, bir sonraki duruşmanın da 12.09.2017 tarihinde yapılmasına dair ara karar verildiği, davacı tarafça 02.05.2017 tarihinde keşif harcının, keşif tarihinden önce 05.07.2017 tarihinde de 1.300 TL gider avansının mahkeme veznesine yatırıldığı anlaşılmaktadır.

Hemen belirtmek gerekir ki; davacı tarafından yatırılması istenen avans, delil avansı niteliğindedir. Bu avansın yatırılmaması da sadece o delile dayanmaktan vazgeçme sonucunu doğurur ( HMK madde 324 ).

Yukarıda açıklanan yasal düzenleme ve ilkeler uyarınca yapılan incelemede; iki haftalık kesin sürede yatırılması istenilen delil avansının kaç TL olduğu belirtilmediği gibi, kesin süre verilmesine yönelik ara kararda delil avansını oluşturan keşif harcı, bilirkişi ücreti, araç ücreti ve tebligat gibi gider gerektiren işlemleri kalem kalem açıklamamış, her kalemin miktarı ayrı ayrı gösterilmemiştir. Buna göre, usulüne uygun kesin süre verilmediği, kaldı ki davanın uzamasına sebebiyet vermeyecek şekilde verilen keşif günü ve duruşma öncesinde delil avansının yatırıldığı gözetilmeksizin, keşif tarihinden önce 06.07.2017 tarihli tutanak ile keşfin yapılmamasına karar verilmesi hatalı olmuştur.

Mahkemece, tarafların iddia ve savunmaları çerçevesinde delillerinin toplanması, mahallinde keşif yapılarak, taraf tanıklarının dinlenmesi, 204, 329, 424, 1859 ve 2550 parsel sayılı taşınmazlar yönünden önceki bozma ilamında belirtildiği şekilde, hem elatma hem ecrimisil istemleri bakımından inceleme yapılması, 1869, 364 ve 468 parsel sayılı taşınmazların ise tanık beyanlarına göre icara verildiği belirtildiğine göre, taşınmazların davalı tarafından kiraya verilen bölümlerin belirlenmesi ve bu yerler için ecrimisile hükmedilmesi gerekmektedir.

3. Gerek öğretide ve gerekse yargısal uygulamalarda ifade edildiği üzere ecrimisil, diğer bir deyişle haksız işgal tazminatı, zilyet olmayan hak sahibinin, hak sahibi olmayan kötüniyetli zilyetten isteyebileceği bir tazminat olup, 08.03.1950 tarihli ve 22/4 Sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında; fuzuli işgalin tarafların karşılıklı birbirine uygun iradeleri ile kurduğu kira sözleşmesine benzetilemeyeceği, niteliği itibarı ile haksız bir eylem sayılması gerektiği, haksız işgal nedeniyle oluşan zararın tazmin edilmesi gerekeceği vurgulanmıştır. Ecrimisil, haksız işgal nedeniyle tazminat olarak nitelendirilen özel bir zarar giderim biçimi olması nedeniyle, en azı kira geliri karşılığı zarardır. Bu nedenle, haksız işgalden doğan normal kullanma sonucu eskime şeklinde oluşan ve kullanmadan kaynaklanan olumlu zarar ile malik ya da zilyedin yoksun kaldığı fayda ( olumsuz zarar ) ecrimisilin kapsamını belirler. Haksız işgal, haksız eylem niteliğindedir.

25.05.1938 tarihli ve 29/10 Sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı ve Yargıtay’ın aynı yoldaki yerleşmiş içtihatları uyarınca ecrimisil davaları beş yıllık zamanaşımına tabi olup bu beş yıllık süre dava tarihinden geriye doğru işlemeye başlar. Hemen belirtelim ki, ecrimisil hesabı uzmanlık gerektiren bir husus olup, taşınmazın niteliğine uygun bilirkişi marifetiyle keşif ve inceleme yapılarak ve taleple bağlı kalınarak haksız işgal tazminatı miktarı belirlenmelidir. Alınan bilirkişi raporu, somut bilgi ve belgeye dayanmalı, tarafların ve hakimin denetimine açık olmalı ve değerlendirmenin gerekçelerinin bilimsel verilere uygun
şekilde HMK’nin 266 vd. maddelerine uygun olarak açıklanması gereklidir.

Bu nedenle, özellikle tarım arazilerin haksız kullanımı nedeniyle ürün esasına göre talep varsa, bu konudaki resmi veriler getirtilmeli, taşınmazın bulunduğu bölgede ekilen tarım ürünlerinin neler olduğu tarım il veya ilçe müdürlüğünden sorulmalı, ekildiği bildirilen ürünlerin ecrimisil talep edilen yıllara göre birim fiyatları ve dekara verim değerleri, hal müdürlüğünden ilgili dönem için birim fiyatlar getirtilmeli, bölgede münavebeli ekim yapılıp yapılmadığı, taşınmazın nadasa bırakılıp bırakılmadığı tespit edilmelidir.

Somut olaya gelince; dosya arasında ecrimisil hesabına ilişkin birden fazla bilirkişi raporu bulunduğu, ancak hükümde ecrimisil miktarı belirtilmediği gibi, mahkemenin gerekçesinde hangi raporun hükme esas alındığının da belirtilmediği, ayrıca bozma sonrasında alınan 24.10.2017 tarihli Ziraat Bilirkişisi raporunun da, 29.01.2018 tarihli Emlak Bilirkişisi raporunun da hüküm kurmaya elverişli olmadığı anlaşılmaktadır. O halde, Mahkemece, önceki bozma ilamında da belirtildiği şekilde, konusunda uzman bilirkişiler eşliğinde keşif yapılarak, yukarıda açıklanan ilkeler uyarınca araştırma ve inceleme yapılması, hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken, eksik araştırma ve inceleme ile yetinilerek yazılı şekilde karar verilmesi doğru görülmemiştir.

Kabule göre de, davacının 1869, 364 ve 468 parsel sayılı taşınmazlara ilişkin ecrimisil isteğinin kabulüne karar verildiği halde, hükmedilen ecrimisil miktarının hüküm fıkrasında belirtilmemiş olması da yanlıştır.

SONUÇ : Açıklanan nedenlerle, tarafların yukarıda 2. ve 3. bentte belirtilen temyiz itirazları yerinde olduğundan kabulüyle Yerel Mahkeme hükmünün 6100 Sayılı HMK’nin Geçici 3. maddesi yollamasıyla 1086 Sayılı HUMK’un 428. maddesi uyarınca BOZULMASINA, davalının sair temyiz itirazlarının yukarıda 1. bentte açıklanan nedenlerle reddine, taraflarca HUMK’un 440/I maddesi gereğince Yargıtay Daire ilamının tebliğinden itibaren ilama karşı 15 gün içinde karar düzeltme isteğinde bulunulabileceğine, peşin harcın istek halinde temyiz edenlere ayrı ayrı iadesine, 02.06.2021 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

T.C. YARGITAY 8. HUKUK DAİRESİ E. 2020/761 K. 2021/4671 T. 2.6.2021

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir